Forum Magarula
bakara suresi 16.....20 Uyeols10
SİTEMİZE ÜYE OLARAK
1) yorum yazabilir,
2) haber gönderebilir,
3) üye listesine erişebilir,
4) diğer üyelerle yazışabilir,
5) forumlara katılabilir,
6) günlük yaratabilir,
7) ve daha pak çok özeliklerden faydalanabirsiniz,
Magarula forum hayırlı günler diler sevgi ve sagılarımızla
BARKALA

Join the forum, it's quick and easy

Forum Magarula
bakara suresi 16.....20 Uyeols10
SİTEMİZE ÜYE OLARAK
1) yorum yazabilir,
2) haber gönderebilir,
3) üye listesine erişebilir,
4) diğer üyelerle yazışabilir,
5) forumlara katılabilir,
6) günlük yaratabilir,
7) ve daha pak çok özeliklerden faydalanabirsiniz,
Magarula forum hayırlı günler diler sevgi ve sagılarımızla
BARKALA
Forum Magarula
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
"Eskiden iyilik yaparlardı söylemezlerdi. Sonra hem yapmaya hem de söylemeye başladılar. Şimdi ise yapmıyorlar fakat söylüyorlar.* Ömer bin Hâris (Rahmetullahi aleyh)

Aşağa gitmek
admin
admin
kulanıcılar
bakara suresi 16.....20 Shanex10
bakara suresi 16.....20 Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma bakara suresi 16.....20

C.tesi Ağus. 14, 2010 2:31 pm
أُوْلَئِكَ الَّذِينَ اشْتَرُوُاْ الضَّلاَلَةَ بِالْهُدَى فَمَا رَبِحَت تِّجَارَتُهُمْ وَمَا كَانُواْ مُهْتَدِينَ

Ulâikellezîneşterevûd dalâlete bil hudâ, fe mâ rabihat ticâretuhum ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).

İşte onlar, o kimselerdir ki, hidayet ile dalâleti satın aldılar. Fakat onların ticareti, onlara hiç kâr sağlamadı ve hidayete ermiş değillerdi.

1. ulâike : işte onlar
2. ellezîne : o kimseler, onlar
3. işterevû : satın aldılar
4. ed dalâlete : dalâlet
5. bi : ile
6. el hudâ : hidayet
7. fe : fakat, o taktirde, o zaman
8. mâ : olmadı
9. rabihat : kâr
10. ticâretu-hum : onların ticareti
11. ve : ve
12. mâ kânû : değillerdi, olmadılar
13. muhtedîne : hidayette olanlar, hidayete erenler
AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm
Dalâlet, Allah'ın yolundan sapmak; hidayet ise Allah'ın yolunda olmaktır. Allahû Tealâ, Kur'ân-ı Kerim'de 7 hidayetten bahsetmektedir.

3 / ÂLİ İMRÂN - 73: Ve lâ tu’minû illâ li men tebia dînekum, kul innel hudâ hudallâhi en yu’tâ ehadun misle mâ ûtîtum ev yuhâccûkum inde rabbikum, kul innel fadla bi yedillâh(yedillâhi), yu’tîhi men yeşâ’(yeşâu), vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ve (Ehli Kitap): “Sizin dîninize tâbî olandan başkasına inanmayın.” (dediler). (Habibim onlara) De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) Size verilenin bir benzerinin, bir başkasına verilmesidir.” Yoksa onlar, Rabbiniz'in huzurunda, sizinle çekişiyorlar mı? (Onlara) De ki: “Muhakkak ki fazl Allah'ın elindedir. Onu dilediğine verir.” Ve Allah, Vâsi'dir (ilmi geniştir, herşeyi kapsar), Alîm'dir (en iyi bilendir).

2 / BAKARA - 120: Ve len terdâ ankel yahûdu ve len nasârâ hattâ tettebia milletehum kul inne hudâllâhi huvel hudâ ve leinitteba’te ehvâehum ba’dellezî câeke minel ilmi, mâ leke minallâhi min veliyyin ve lâ nasîr(nasîrin).
Ve sen onların dînine tâbî olmadıkça (uymadıkça) ne yahudiler ve ne de hristiyanlar senden asla razı olmazlar. De ki: “Muhakkak ki Allah'a ulaşmak (Allah'ın kendisine ulaştırması) işte o, hidayettir.” .Sana gelen ilimden sonra eğer gerçekten onların hevalarına uyarsan, senin için Allah'tan bir dost ve bir yardımcı yoktur.

Birtakım meal verenler, buradaki muhtevada hüdallah kelimesini, Allah'a ulaşmaktır ifadesini Allah'ın ulaştırmasıdır şeklinde de yorumluyorlar. Eğer böyle yorumlayanlar varsa onlar için de hidayetin ne olduğunu iki ayeti kerime ispat ediyor:

42 / ŞÛRÂ - 13: Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).
(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi Sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).

Allah dilediğini kendisine seçer ve onlardan kim Allah'a yönelirse, Allah'a ulaşmayı dilerse Allah onları kendisine ulaştırır. Eğer hüdallah'ı, Allah'ın ulaştırmasıdır şeklinde ifade ediyorsak, o zaman bir kelime daha ilâve etmemiz lâzım oraya:

"Allah'ın kendisine ulaştırmasıdır." Çünkü hidayet adı verilen bir yapıda ulaştırmak, Allah'ın zat'ına olacaktır. Allahû Tealâ diyor ki:

13 / RA'D - 27: Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).
Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”

Hidayet, insanoğlunun kendisinde emanet olarak bekleyen ruhunu, Allah'ın kendisine ulaştırmasıdır. Ruhumuz bir emanettir ve Allahû Tealâ'ya mutlaka ulaştırılması gereklidir. İşte bu nankör olan, inkâr eden ve cahil olan insanın, nefsi ile fizik vücudu beraberce ruhu emanet olarak almışlardır ve de emanetlerin sahibi Allah'tır:

4 / NİSÂ - 58: İnnallâhe ye’murukum en tueddûl emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beynen nâsi en tahkumû bil adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).
Muhakkak ki Allah, emanetleri sahibine teslim etmenizi ve insanlar arasında hakemlik yaptığınız zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Muhakkak ki Allah, onunla (bununla) size ne güzel öğüt veriyor. Ve muhakkak ki Allah, en iyi işiten ve en iyi görendir.

Her halükârda hidayete ermek, insanın kendisinde bir emanet olan ruhun, o emanetin gerçek sahibi olan Allah'a iade edilmesidir, teslim edilmesidir. Hidayet, sadece ruhun Allah'a teslimi değildir. Bu birinci teslimdir. Fizik vücudun teslimi ikinci emanetin teslimidir. Nefsin teslimi üçüncü emanetin teslimidir. İradenin teslimi dördüncü emanetin teslimidir. Böylece teslimlerden ibaret bir dünya hayatını yaşarız. 28 basamaklık Kur'ân'a göre tanzim edilmiş bir İslâm merdiveninde, bütün emanetler 7 safhada Allah'a teslim edilir. 7 safhanın 7'si de ayrı ayrı hidayetleri oluşturur.

3. basamakta kişi Allah'a ulaşmayı diler; 1. hidayettedir. (Al-i İmran-103)
14. basamakta mürşidine ulaşıp tâbî olur; 2. hidayettedir. (Meryem-43)
21. basamakta da ruh Allah'a ulaşır, 3. hidayettedir. (Al-i İmran-73)
25. basamakta fizik vücut Allah'a teslim olur, bu 4. hidayettir. (Hac-37)
26. basamakta nefs Allah'a teslim olur, bu 5. hidayettir. (Muhammed-5)
27. basamakta irşada ulaşır, bu 6. hidayettir. (Yunus-9)
Ve nihayet salâh makamının 28. basamağınıh 5. kademesinde irade de Allah'a teslim olur, bu 7. ve son hidayettir. (En'am-97)

Allahû Tealâ tarafından ruhun hidayeti üzerimize tam 12 defa farz kılınmıştır. Kur'ân-ı Kerim, hidayetin ve bu muhteva içerisinde dalâletin açıklamalarını getirmektedir.

Bir insan Allah'a ulaşamayı dilemediği taktirde dalâlettedir, dalâlette olanların gideceği yer cehennemdir. Ve zamanımızda bir kişinin Allah'a ulaşmayı dilemesi ve irşad makamına tâbî olması, teslim olması dîn adamları tarafından inkâr edilmektedir:

2 / BAKARA - 159: İnnellezîne yektumûne mâ enzelnâ min el beyyinâti vel hudâ min ba’di mâ beyyennâhu lin nâsi fîl kitâbi, ulâike yel’anuhumullâhu ve yel’anuhumul lâinûn(lâinûne).
Muhakkak ki, beyyinelerden indirdiğimiz şeyleri ve hidayeti (ölmeden evvel ruhun Allah'a ulaştırılmasını) Kitap'ta insanlara açıklamamızdan sonra gizleyenlere, işte onlara, Allah lânet eder ve lânet ediciler de onlara lânet eder.

Burada hidayet müessesesinin dalâlet karşılığı satın alındığı ifade edilmektedir.
مَثَلُهُمْ كَمَثَلِ الَّذِي اسْتَوْقَدَ نَاراً فَلَمَّا أَضَاءتْ مَا حَوْلَهُ ذَهَبَ اللّهُ بِنُورِهِمْ وَتَرَكَهُمْ فِي ظُلُمَاتٍ لاَّ يُبْصِرُونَ

Meseluhum ke meselillezistevkade nârâ(nâren), fe lemmâ edâet mâ havlehu zeheballâhu bi nûrihim ve terekehum fî zulumâtin lâ yubsirûn(yubsirûne).

Onların durumu, ateş yakıp böylece çevresindeki şeyleri aydınlattığı zaman Allah'ın nurlarını giderdiği ve onları karanlıklar içinde bıraktığı kimselerin durumu gibidir. (Artık) onlar göremezler.

1. meselu-hum : onların misali, onların durumu
2. ke : gibi
3. meseli : misal, durum
4. ellezi : ki o
5. istevkade : ateş yaktı, tutuşturdu
6. nâren : ateş
7. fe : böylece
8. lemmâ : olduğu zaman
9. edâet : aydınlattı
10. mâ : şey(ler)
11. havle-hu : onun etrafı, çevresi
12. zehebe : giderdi
13. allâhu : Allah
14. bi : ... i
15. nûri-him : onların nuru, nurları, aydınlığı, ışığı
16. ve : ve
17. tereke-hum : ve onları terketti, bıraktı
18. fî : içine, içinde
19. zulumâtin : zulmet, karanlıklar
20. lâ yubsirûne : onlar görmüyorlar, görmezler,
AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm
Kim Allah'a ulaşmayı dilerse bu dileği anında Allahû Tealâ tarafından işitilir, bilinir ve görülür. İşte işiten ve bilen Allahû Tealâ kalbe bakar. Allah'a ulaşma talebini görmek ister. Bu talep yoksa Allahû Tealâ talebi işitemez, bilemez, göremez. Çünkü yok. Olsa anında görecek. Gördüğü anda harekete geçer. nefsin kalbinde bulunan hicab-ı mesture adlı bir gizli perdeyi alır. Basar hassasındaki gışaveti kaldırır. Bu perde irşad makamından nefret etmeye sebebiyet verir. İrşad makamına sevgi duymaya başlarsınız. Arkasından kulaklardaki vakrayı alır. İşitme hassasındaki mührü açar. İrşad makamının irşada müteallik hususları, söylediği şeyleri işitmeye başlarsınız. En'am Suresi 36. âyet-i kerimede Allahû Tealâ buyuruyor:

6 / EN'ÂM - 36: İnnemâ yestecîbullezîne yesmeûn(yesmeûne), vel mevtâ yeb’asuhumullâhu summe ileyhi yurceûn(yurceûne).
(Davete) ancak işitenler icabet eder. Ve Allah, ölüleri (ölü olan sem'î isimli işitme hassasını, ölü olan fuad isimli idrak hassasını, ölü olan basar isimli görme hassasını) diriltir. Sonra ona döndürülürler. (Hayatta iken ruhu mürşid eliyle Allah'a döndürülür.)

Devrin imamı, kavmin resûlleri ve velî mürşidlerin birinci görevi tebliğdir. Kendisine tebliğ yapılan insanlardan tebliğe ilgisiz kalanların hassalarına Allahû Tealâ Bakara-6,7'ye göre engeller koyar. Eğer tebliğe muhatap olan kişi hidayeti yalanlarsa o zaman Allahû Tealâ İsra-45, 46'ya göre uzuvlarına engeller koyar. Ama Allah'a ulaşmayı yalanlayan, uzuvlarına engeller konulan kişi başkalarını da Allah'ın yolundan, hidayetten men ederse o zaman Allahû Tealâ hassalarına da engeller koyarak kalbi tabeder. Kalbi tabedilenler şeytanın dostlarıdır.

İnsan, nefsinin kalbinde 19 afetle doğar. Afetler de karanlıklarla temsil edilirler. Nefsin kalbi zifiri karanlıktır. Allah'a ulaşmayı dilemediği için hassaları ve uzuvları engelli, karanlıktaki insan, irşad makamının irşada ehil olduğunu baş gözleriyle göremez, anlayamaz. Kişi irşad makamını başka insanlardan ayırt edecek olan ayırt edebilme yeteğinin sahibi değildir. Kulaklarındaki vakra sebebiyle irşad makamının sözlerini işitemez. Kalbinde ekinnet olan kişinin mürşidi, mürşid olarak idrak edemez. Kalbindeki basar hassası çalışmaz. Kalbiyle irşad makamını göremez, baş gözleriyle de göremez. Baş gözleriyle başka insanları görmesine rağmen irşad makamı ile diğer insanlar arasındaki manevî açıdan farklılığı göremez.

Allahû Tealâ'nın bu âyeti kerimede verdiği misalde; Allah'a ulaşmayı dileyen kişiyi kendisine ulaştırmış, kişi hidayete ermiştir. Hidayete eren kişi Vel Asr Suresinin 3. âyeti kerimesinde buyrulduğu gibi insanlara hakkı tavsiye etmeye başlayarak (bir ateş yakar) çevresini aydınlatmak, ışık vermek üzereyken Allahû Tealâ ateşi söndürür. Hidayete erdikten sonra irşad makamından şüpheye düşerek fıska düşen bu kişinin göğsünü Allahû Tealâ Nahl-106'ya göre küfre açar (şerheder).

صُمٌّ بُكْمٌ عُمْيٌ فَهُمْ لاَ يَرْجِعُونَ

Summun bukmun umyun fe hum lâ yerciûn(yerciûne).

Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Artık onlar dönemezler.

1. summun : sağır
2. bukmun : dilsiz
3. umyun : kör
4. fe hum : artık onlar
5. lâ yerciûne : (onlar) dönmezler, dönemezler
AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ kâfirler için hükmünü veriyor: Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler. Bakara-7'ye göre hassaları üzerinde engeller vardır. Hassaları engelli olanları Casiye-23'e göre, Allah dalâlette bırakır. Kısaca Allah'a ulaşmayı dilemeyenler dalâlettedir, küfürdedir (Rad-27, Bakara-257). Allah'a ulaşmayı dileyenlere gelince, Enfal-29'a göre Allah furkanlar vererek onların hassaları ve uzuvları üzerindeki engelleri kaldırır. ve Hac-54'e göre kalplerine ihbat koyar. Bu noktada kalpten küfür çıkar, îmân girer. böylece kişi mü'min olur. Hacet namazı ile Allah'ın gösterdiği mürşidin önünde tövbe edip tâbî olduğu zaman devrin imamının ruhu başının üzerine gelir yerleşir, Mucâdele Suresinin 22. âyeti kerimesine göre, Allah kalbinin içine îmânı yazar. O zaman kişi îmânı artan mü'min olur.

58 / MUCÂDELE - 22: Lâ tecidu kavmen yû’munûne billâhi vel yevmil âhîri yuvâddûne men hâddallâhe ve resûlehu ve lev kânû âbâehum ve ebnâehum ve ihvânehum ev aşîretehum, ulâike ketebe fî kulûbihimul îmâne ve eyyedehum bi rûhin minh(minhu), ve yudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihel enhâru hâlidîne fîhâ, radıyallâhu anhum ve radû anh(anhu), ulâike hizbullâh(hizbullâhi), e lâ inne hizbullâhi humul muflihûn(muflihûne).
Allah'a ve ahiret gününe (ölmeden önce Allah'a ulaşmaya) îmân eden bir kavmi, Allah'a ve O'nun Resûl'üne karşı gelenlere muhabbet duyar bulamazsın. Ve onların babaları, oğulları, kardeşleri veya kendi aşiretleri olsa bile. İşte onlar ki, (Allah) onların kalplerinin içine îmânı yazdı. Ve onları, Kendinden bir ruh ile destekledi (orada eğitilmiş olan, devrin imamının ruhu onların başlarının üzerine yerleşir). Ve onları, altından nehirler akan cennetlere dahil edecek. Onlar orada ebediyyen kalacak olanlardır. Allah, onlardan razı oldu. Ve onlar da O'ndan (Allah'tan) razı oldular. İşte onlar, Allah'ın taraftarlarıdır. Gerçekten Allah'ın taraftarları, onlar, felâha erenler değil mi?
أَوْ كَصَيِّبٍ مِّنَ السَّمَاء فِيهِ ظُلُمَاتٌ وَرَعْدٌ وَبَرْقٌ يَجْعَلُونَ أَصْابِعَهُمْ فِي آذَانِهِم مِّنَ الصَّوَاعِقِ حَذَرَ الْمَوْتِ واللّهُ مُحِيطٌ بِالْكافِرِينَ

Ev ke sayyibin mines semâi fîhi zulumâtun ve ra’dun ve berk(berkun), yec’alûne esâbiahum fî âzânihim mines savâiki hazaral mevt(mevti), vallâhu muhîtun bil kâfirîn(kâfirîne).

Veya (onlar), gökten boşanan, içinde karanlıklar, gök gürlemesi ve şimşek bulunan bir yağmura (tutulmuş) gibidirler. Yıldırımların (dehşetinden) ölüm korkusuyla kulaklarını parmaklarıyla tıkarlar. Ve Allah, kâfirleri kuşatandır.

1. ev : veya
2. ke sayyibin : yağmur gibi
3. min es semâi : semadan, gökyüzünden
4. fî-hi : onun içinde vardır
5. zulumâtun : zulmet, karanlıklar
6. ve ra'dun : ve gök gürlemesi, gök gürültüsü
7. ve berkun : ve şimşek
8. yec'alûne : kılarlar, yaparlar
9. esâbia-hum : onların parmakları, parmakları
10. fî âzâni-him : kulaklarının içine, kulaklarına
11. min es savâiki : yıldırımlardan
12. hazara : korku
13. el mevt (mevti) : ölüm
14. ve allâhu : ve Allah
15. muhîtun : ihata eden, kuşatan
16. bi el kâfirîne : kâfirleri
AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ yağmura tutulmalarını, karanlıkları, şimşekleri o kişilerin kâfir olduklarının belirtisi olarak vermektedir. Bütün kâfirler karanlıktadırlar. Bütün kâfirler kördürler, dilsizdirler, sağırdırlar, irşad makamının söyledikleri onların bir kulaklarından girer öbür kulaklarından çıkar. Bunlar fizik vücudun uzuvlarındaki hatalar değil, bunlar iç dünyanın muhtevasıdır. Onun diliyle konuşamazlar. Onlara göre kâfirlik müessesesi Allah'a inanmamak demektir. Şeytanın bu konudaki yalanına inanmış zavallılar bunlar.

Diyor ki: "kim Allah'a inanmıyorsa o kâfirdir, kim de inanıyorsa o mü'mindir. Allahû Tealâ, mü'minleri mutlaka cennetine alacağına göre ben Allah'a inanıyorum ama vazifelerimi yapamadığıma göre içki, kumar herşey de var olduğuna göre Allahû Tealâ beni cennetine almayacaktır, tamam. Ama önce cehennemine atacak şöyle hafifçe kavurduktan sonra cennetine alacak. çünkü ben inanıyorum âyet var (Mu'min-40). Herkes de öyle söylüyor inananlar mü'minlerdir. Ben mü'minim."

Halbuki kişinin hak mü'minlerden olabilmesi için mutlaka dünya hayatında Allah'a ulaşmayı dilemesi gerekir. Ancak Allah'a ulaşmayı dileyenlerin üzerine Allah rahîm esması ile tecelli eder, hassalar ve uzuvlardaki engelleri kaldırarak onlara furkanlar verir. 7 furkan ve 12 ihsanla Allah'ın hacet namazı ile gösterdiği mürşide tâbî olan kişi mutlaka ıslâh edici amellere, nefs tezkiyesine başlar. Çünkü Allah'a ulaşmayı dileyenleri Allah, kendisine ulaştıracağına söz vermiş. Allah verdiği sözü yerine getireceğine göre kişiye vasıta emirleri ve özellikle zikri sevdirecektir. Severek zikir yapan, ıslâh edici amelleri işleyenler hak mü'minlerdir.

40 / MU'MİN - 40: Men amile seyyieten fe lâ yuczâ illâ mislehâ, ve men amile sâlihan min zekerin ev unsâ ve huve mu'minun fe ulâike yedhulûnel cennete yurzekûne fîhâ bi gayri hisâb(hisâbin).
Kim seyyiat (şerr, derecat düşürücü ameller) işlerse mislinden daha fazla cezalandırılmaz. Kadınlardan veya erkeklerden kim amilüssalihat (nefsi ıslâh edici ameller, nefs tezkiyesi) yaparsa işte onlar, (îmânı artan) mü'minlerdir. Onlar, cennete konulacak ve hesapsız rızıklandırılacaktır.
يَكَادُ الْبَرْقُ يَخْطَفُ أَبْصَارَهُمْ كُلَّمَا أَضَاء لَهُم مَّشَوْاْ فِيهِ وَإِذَا أَظْلَمَ عَلَيْهِمْ قَامُواْ وَلَوْ شَاء اللّهُ لَذَهَبَ بِسَمْعِهِمْ وَأَبْصَارِهِمْ إِنَّ اللَّه عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ

Yekâdul berku yahtafu ebsârehum kullemâ edâe lehum meşev fîhi, ve izâ azleme aleyhim kâmû ve lev şâellâhu le zehebe bi sem’ihim ve ebsârihim innallâhe alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).

Şimşek neredeyse onların gözlerini kamaştırır. Onları her aydınlatmasında onun (ışığında) yürürler. Ve onların üzerlerine karanlık çökünce de dikilip kalırlar. Ve eğer Allah dileseydi, onların duymalarını da görmelerini de elbette giderirdi. Muhakkak ki Allah, herşeye kâdirdir (herşeye gücü yeter).

1. yekâdu : neredeyse (olacak)
2. el berku : şimşek
3. yahtafu : kamaştırır, kapıp alır, alacak, kapacak
4. ebsâre-hum : onların gözleri
5. kullemâ : her zaman, her defa
6. edâe : aydınlattı
7. lehum : onlar, onları
8. meşev : yürüdüler
9. fî-hi : onun içinde, onda
10. ve izâ : ve olduğu zaman
11. azleme : karanlık çöktü
12. aleyhim : onların üzerine
13. kâmû : ayakta kaldılar
14. ve : ve
15. lev : eğer, ise
16. şâe : diledi
17. allâhu : Allah
18. le zehebe : elbette giderdi
19. bi sem'i-him : onların işitmesi
20. ve ebsâri-him : ve onların görmesi
21. inne : hiç şüphesiz, muhakkak
22. allâhe : Allah
23. alâ : üzerine, ... e
24. kulli şey'in : herşey
25. kadîrun : kaadir, gücü yeten
AÇIKLAMA

Bismillâhirrahmânirrahîm
Allahû Tealâ insanlara görmeleri için baş gözü vermiştir. İnsanlar ise Allah'ın emrettiği şeyleri değil, sadece dünya hayatının gerektirdiklerini görebiliyorlar. ve böylece yetersiz bir dizayn içerisinde bir hatayla yaşıyorlar insanlar.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz