Forum Magarula
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Uyeols10
SİTEMİZE ÜYE OLARAK
1) yorum yazabilir,
2) haber gönderebilir,
3) üye listesine erişebilir,
4) diğer üyelerle yazışabilir,
5) forumlara katılabilir,
6) günlük yaratabilir,
7) ve daha pak çok özeliklerden faydalanabirsiniz,
Magarula forum hayırlı günler diler sevgi ve sagılarımızla
BARKALA

Join the forum, it's quick and easy

Forum Magarula
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Uyeols10
SİTEMİZE ÜYE OLARAK
1) yorum yazabilir,
2) haber gönderebilir,
3) üye listesine erişebilir,
4) diğer üyelerle yazışabilir,
5) forumlara katılabilir,
6) günlük yaratabilir,
7) ve daha pak çok özeliklerden faydalanabirsiniz,
Magarula forum hayırlı günler diler sevgi ve sagılarımızla
BARKALA
Forum Magarula
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
"Eskiden iyilik yaparlardı söylemezlerdi. Sonra hem yapmaya hem de söylemeye başladılar. Şimdi ise yapmıyorlar fakat söylüyorlar.* Ömer bin Hâris (Rahmetullahi aleyh)

Aşağa gitmek
admin
admin
kulanıcılar
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI

Çarş. Ocak 18, 2012 11:21 pm
Tarihi Bir Söyleşi

Kafkas orduları Başkumandanı General Feze, bu sıralarda Dağıstan'ın cenup bölgelerinde kanlı muharebelerle meşgul bulunduğu ve Şamilin karargahı bu bölgeye çok uzak olduğu için, bu tarihi ve mühim mülakatı temin etmek vazifesi General Kulk ve Von Klugenav'a verildi. Aslı Avusturyalı bir Alman olan bu Moskof Generali, Kafkas istila muharebelerinde cesaret ve şiddetiyle büyük bir şöhret kazanmış ve Zagatal kalesinin Ruslar tarafından zaptı esnasında bir Dağıstan güllesiyle sağ bacağını kaybetmişti.
Kafkasya'da geçirdiği uzun ve kanlı tecrübe yıllarında, Kafkas ruh ve fedakarlığını çok yakından tanımağa muvaffak olan General Klugenav Çar ile Şamil arasındaki mülakatı temin etmek üzere kendisine verilen tavassut vazifesinin iflasa uğrayacağını iyi biliyordu. Fakat elinden ne gelebilirdi ki, İmparator bu irade ve kararında son derece ısrar ediyordu.
Kafkas adetlerini kabile ananelerini öğrenmiş bulunan Genera, bu nazik vazifeyi başarabilmek için Rusların dostu ve Şamilin komşusu bulunan Karanay beylerinin tavassut ve yardımına müracaat etmeğe karar vermişti.

Şeyh Şamil'e verilmek üzere bu beylerin eline kendi el yazısı ile yazılmış bir mektup verdi. Karanay beyleri, bu mektubu, doğup büyüdüğü Gimri köyü civarındaki muvakkat ve gizli karargahta Şamile getirip teslim ettiler. Düşmana satılmış olanları çardan ve ordularından daha tehlikeli sayan Şamil, bu kansız ve haysiyetsiz beylerin huzurunda oturmalarına bile tahammül ve müsaade edemiyordu. Nefret dolu gözlerini yere indirdi ve dudaklarının arasından zorla dökülen birkaç kelime içinde:
-Generalinize varın söyleyin. Bizimle görüşecek bir işi varsa Çarın ve fermanının sökmediği bu hür dağlar dostça gelen her türlü misafirlere açıktır. Korkmasın buyursun! Diye hiddetli hiddetli söylendi.

Bu cevap üzerine 1837 senesi Eylülün 18'inci günü Dağıstan'ın şimalinde ve Çeçenistan'a yakın bir mevkideki Sulak nehri civarında tarihi bir mülakat vuku buldu.
Çar birinci Nikola'nın fevkalade murahhası General Klug ve Klugenav yanında Albay Yevdokimof ile maiyet subayları ve tercüman bulunduğu halde otuz Don Kazağı muhafızı arasında Şamilin karargahına geldi.

Şeyh Şamil bu müfrezenin karşısına naiplerinin (Kumandanları) ve iki yüz seçme Kafkas Süvarisinin teşkil ettiği ihtişamlı bir heybetle çıktı. Bütün ömürleri birbirlerini boğazlamakta geçen bu iki ezeli düşman müfrezesi, karşı karşıya gelince bir ölüm sessizliği içinde ve kan bürüyen gözlerle birbirlerine uzun uzun baktılar. General Kluk, Şamili levent endamından tanır tanımaz atının dizginlerini kastı ve sakat bacağından beklenmeyen bir çeviklikle yere atladı. Don kazakları Generalin sert bir işareti üzerine atlarının başını çevirdiler ve birbirlerini çiğner gibi gerilemeğe başladılar. Generalin bu hareketi üzerine Şamil de muhafızlarını geride bırakarak üç naibin ortasında ağır ağır, ilerlerdi ve yere serilmiş bir yamçının kenarına yaklaşarak misafirini gözleri yerde ve dudakları muttasıl Allah'ına dua etmekle meşgul bekledi.

Şamil, Ortodoksların hamisi, Rusların Çarı haşmetli Birinci Nikola'nın mağrur ve müstebit elçisini bu Kafkas yamçısının üzerinde kabul edecek ve bu tarihi mülakata hiçbir kıymet vermediğini bu suretle anlatmış olacaktı. Bu mülakattan hiçbir netice çıkmayacağına esasen kani bulunan General Kluk Fon Klugenav, bütün soğukkanlılığını toplayarak ve hiddetini yenerek hür ve aşılmaz dağların arslanını bir hükümdar tazimi ile selamladı.
Çarın Generali, yanındaki Kurmay Reisi Miralay Yevdomikof'la maiyet zabitlerini birer birer Şamile takdim ettikten sonra Şamil de her biri kırk zafer hatırası taşıyan ve Kafkas muharebelerinin namdar kahramanları olan naiplerini generale birer birer tanıttı.
Şamil, birçok muharebelerde diz çöktürdüğü ve bir muharebede de bir intikam güllesiyle bacağını uçurduğu bu meşhur Çar Generaline yamçının bir kenarında yer gösterdi. General, kırk yerinden meşin parçalarıyla yamalı bu yamçıya çekinerek ve yadırgayarak adeta ilişiverdi.

Generalin eline derin bir dikkat ve itina ile tertip edilmiş ve birçok hesap ve kitaplarla yazılmış tılsımlı bir nutuk sureti verilmişti. Von Klugenau, bütün belagatını toplayarak kasideye benzeyen bu nutku, Çar Birinci Nikola namına söylemeğe başladı. Göz kamaştırıcı vaatlerle ve ihtirasları kamçılayan şahane tekliflerle devam edip giden bu şeytanca tertip edilmiş olan nutuk, Generalin tercümanı tarafından harfi harfine Şamile tercüme ediliyordu.
Bu nutka göre, İmparator, kahramanlığına hayran olduğu, vatanperverliğine hürmet beslediği, bükülmez, kudretine bin bir kanlı tecrübe ile inandığı Şeyh Şamilin başına bir Krallık tacı giydirmek istiyordu.

Bütün carlık hazineleri ve Kafkasya'nın eşsiz servet kaynakları Şamilin ayakları altına serilecekti. Bütün bu ele geçmez dünya nimetlerine karşı çarın Şamilden istediği şey sadece dostluk ve sadakatinden ibaret kalacaktı. Halbuki Şamili altın bir kementle avlamak isteyen bu riyakar nutkun hakiki manası şu idi: "Ey Şamil! Bu sonu gelmez ve yorucu mücadelelere artık nihayet ver. Ömrünü törpüleyen, sana rahat ve huzur yüzü göstermeyen bu ümitsiz savaşlardan ne kazanacaksın? Vatanını sat, şerefini sat, yeminini ayak altına al ve çara teslim ol.

Başına sarık ve kalpak yerine incili taçlar giyecek, şu pejmürde yamçının yerine zümrüt tahtlar üzerine oturacaksın. Saraylarından nehirler gibi altın ve mücevherler akacak, senin ve senden sonra gelecek en uzak torunlarının Kafkasya üzerindeki hükümranlığınızı bütün dünya tanıyıp tasdik edecektir. Yer yüzünde Allah'tan sonra en büyük kudret olan Çardan başka amirin bulunmayacaktır."
admin
admin
kulanıcılar
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI

Çarş. Ocak 18, 2012 11:34 pm
General, nutkunu büyük bir heyecan içinde bitirirken, bu nutkun Şamil üzerinde bıraktığı tesiri daha büyük bir heyecan içinde tetkike koyulmuştu. Şamil korkulu bir rüyadan uyanır gibi silkindi ve güya hiçbir şey işitmemiş gibi ayağa kalkarak:
Namazım geçiyor! Diye hiddetli hiddetli söylendi ve korkunç bir gölge gibi muhafızlarının bulunduğu yere doğru yürüdü.

Şamilin silah arkadaşları, başbuğun sakin gözlerini o anda kaplayan korkunç nefret ve hiddet ifadesine ömürlerinde bir kerecik bile tesadüf etmediklerini, muharebelerin en azgın demlerinde bile bu kadar sükunetini kaybetmediği hayretler içinde müşahede etmişlerdi.
Çarın zümrütlerinden yeşil ve hazinelerinden parlak bakir çimenler üzerinde, sırtını düşmanlarına ve yüzünü Tanrısına çevirerek namazını kılan Şamil, avuçlarını açarak dua ederken, kendisine bu kadar alçakça bir teklifte bulunmağa cesaret eden bu saygısız Çar elçisine karşı ALLAH'tan sabır ve sükunet diledi. Kafkas muharebelerinin müşkül anlarında büyük ve cüretkar kararlarını vereceği zaman bu kement ve tuzağa düşmez Dağıstan arslanı, ALLAH'ın huzuruna koşar ve en isabetli kararlarını bu büyük hak ve hikmet divanında verirdi.

Bu gün dünyanın beşte birine hükmeden mağrur ve azametli Rus Çarının ayağına kadar gönderdiği elçisine vereceği cevap, Kafkasya'nın mukadderatı üzerinde yeni ve daha kanlı sahneler yaratabilecekti. Çarın hilekar tekliflerine boyun eğerse vatan ve şeref mahvolacak, şahlanan mukaddes ihtilal diz çökecekti. Sert ve menfi bir ret cevabı Kafkasya'yı yeni baştan kana ve ateşe boğabilirdi. İşte bu çok nazik durumda, ALLAH kahraman kuluna ilham verdi. Şamil son ve kati karanı bu ilhamdan alarak şu yamçının üzerine çöken ve vatan topraklarına bir yara kabuğu gibi yapışan sırmalı ve kordonlu Çar bendelerinin yanına döndü ve bütün Kafkasya'nın sönmez hıncını söken bir sesle gürledi:
"- General! O Nikolaya git ve de ki: Senin yerinde eğer şu anda kendisi karşımda bulunmuş olsa ve bu sefil teklifleri bizzat yapmak cesaretinde bulunsaydı, ona ilk ve son cevabımı, şu kırbacım verirdi."

General Klug Fon Klugeğav, hiç beklemediği bu cevap karşısında şiddetle irkildi ve sapsarı kesildi. Hiddetinden her tarafı titriyor ve dişleri birbirine çarpıyordu. Şamil sözüne pervasız ve tekellüfsüz devam etti: "-Söyle ona! Başında bulunduğum bu kahramanlar sürüsünün kalplerinde kökleşen bu eşsiz zafer imanı kökünden kazınmadıkça ve en genç muhariplerimden en ihtiyar naiplerime kadar tek kurşunları ve tek kolları kalıncaya kadar bu mübarek vatanı son dağına, son köyüne ve en son kaya parçasına kadar karış karış müdafaa etmekten beni hiçbir kuvvet men edemeyecektir.

Bu uğurda bütün evlat ve ayalimi kılıçtan geçirseniz, son zürriyetimi kurutsanız, en son müridimi yok etseniz tek başıma ve son nefesime kadar yine dövüşeceğim. Son cevabım budur General: Ben Nikolayı tanımıyorum!..." Şamil, artık konuşulacak başka bir şey kalmadığını ve bu mülakatın bittiğini anlatmak için sözünü bitirir bitirmez, şiddetle ayağa kalktı. General ile maiyeti de ister istemez ayağa kalkmışlardı. Efendisine karşı çok fena bir mevkie düşen bu kibirli Çar elçisi harekete hazırlanırken, Şamil bu din ve vatan düşmanının elini sıkmakta bir lahza tereddüt geçirdikten sonra düşündü ki, kendi karargahında misafir vaziyetinde bulunan bu adam aynı zamanda bir emir kulundan başka bir şey değildi. Hem de Türk muharipliğinin asil geleneğine göre elçiye zeval olmamak lazım gelirdi.

Generale bir misafir ve bir elçi sıfatıyla elini uzatmakta mahzur görmemişti. Fakat tam bu sırada, Şamilin yanı başında heybetli bir gölge belirdi, bileğine yapışarak yaralı bir arslan gibi ortalığı sarsan bir sesle kükredi: "İmam : Gavura elini sürme kirlenirsin!" Bu kükreyen arslan, Şamilin en çok sevdiği ve güvendiği naiplerinden Ahulgohlu meşhur Surhay handı.
Bu mülakat yüzünden birçok hakaretleri bile bile hazmeden Generalin artık tahammülü kalmamıştı, hiddetinden silahına bile sarılmağa vakit bulamayarak, sakat vücudunu sürükleyen koltuk değneğini kaldırıp Surhay hanın üzerine atıldı. Surhay han esasen tetikte idi. Generalin koltuk değneğini kaldırmasıyla onun kamasını kınından sıyırması bir oldu. Şamilin arkasındaki iki yüz atlının elleri de bir anda kılıçlarının gümüş kabzalarına gitmişti.

General Klug Fon Klugenav'ın uğradığı bu hezimet haberi Çarın Sarayına yıldırım süratiyle yetişmişti. Birinci Nikola'nın Şamili görmek ve ele geçirmek üzere yaptığı o tantanalı ve masraflı seyahat hazırlıklarını boşa çıkarmamak için Şamil nezdinde bir de Kafkas orduları Başkumandanı General Feze'nin bir mektubu ile başka bir mülakat teşebbüsü daha yapıldı. Şamil bu şahane mektuba da kısa ve keskin bir ret cevabıyla mukabele etmekte bir lahza bile tereddüt göstermemişti. O zaman Rus Başşehri olan Petesburg'daki Kafkasya askeri arşivlerinde hala muhafaza edilmekte bulunan Şamilin bu tarihi cevabı aynen şöyledir: Gimri, 28 Eylül 1837 Ben, Kafkasya'nın hürriyeti için silaha sarılan muhariplerin en hakiri Şamil, Tanrının himayesini çarların efendiliğine feda etmemeğe ahdeden özü, sözü doğru bir Müslüman'ım. Çar Birinci Nikolayı Tanımadığımı, onun iradesinin bu sarp dağlarda sökmeyeceğini General Klurga anlayabileceği bir dilden tekrar tekrar söylemiştim. Sanki bu sözler taşa söylenmiş gibi, Çar ile görüşmek üzere beni hala Tiflise davet edip duruyorsunuz.

Bu davete asla icabet etmeyeceğimi şu mektubumla son defa olarak size bildiriyorum. Bu yüzden fani vücudumun parça parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üstünde taş bırakılmayacağını bilsem bu kati kararımı asla değiştirmeyeceğim. Cevabım işte bundan ibarettir. Nikolaya ve kölelerine böylece malum ola. Rus Çar'ının Kafkasya hakkında bütün ümitlerini suya düşüren Şamilin bu sert cevabı üzerine saray küplere binmişti. Çar, siyasetle ve hile ile ele avuca sığdıramadığı Şeyh Şamili, ordularının satvet ve dehşetiyle amana getirmekten başka çare olmadığına iyiden iyiye kanaat getirince sözü tekrar silahların talihine bırakmağa karar verdi.
Çar birinci Nikola, elçilerini tahkir eden, en şöhretli generallerini huzurundan kovan ve nihayet kendisini hiçe sayan Şamili, neye mal olursa olsun ortadan kaldırmayı kati olarak göze almıştı.

Kafkas ordularının başına derhal General Golovin isimli meşhur bir kumandanı geçirerek bu generale her şeyden evvel müthiş bir istila ve intikam planı hazırlamasını irade etti.
Bu plana göre Kafkasya'ya karşı üç ordu birden harekete geçecek, bu ordulardan bir Çerkezistan'ı çiğneyerek Karadeniz'e inecek, ikincisi yukarı Samur kabilelerini itaat altına alacak, üçüncü mühim ordu ise, Çeçenistan'la Dağıstan'ı fethedecekti. Bu planın doğrudan doğruya Şamilin şahsını ve faaliyet merkezini hedef tutan üçüncü ordunun kumandasını General Grabe üzerine almıştı. Son derece gizli tutulan bu istila hazırlığı büyük bir süratle ilerlerken, Çar harimelerini ve ordularını bunca külfetlere sokan Şeyh Şamil birdenbire ortadan silinmiş sesini ve izini kaybettirmişti.

Bu garip ve esrarengiz hadise, Çar Nikolayı sevindireceği yerde büsbütün telaşa düşürdü. Şamilin bu ani sükutu, saraya, Çar ordularına kan kusturduğu buhranlı anlardan daha sıkıntılı geliyordu. Çünkü Allah'a ve zafere aşık olan Şamilin, savaştan çekilmesine, düşmandan yüz çevirmesine imkan tasavvur edilemeyeceğini herkesten iyi Çar biliyordu.
Çarla beraber, irili ufaklı bütün düşmanlar iyi biliyorlardı ki, Şamilin bu ansızın susması ve kaybolması, olsa olsa yeni ve daha müthiş bir hamleye hazırlanmak üzere hız almaktan başka hiçbir mana ifade edemezdi.


En son admin tarafından Salı Şub. 07, 2012 8:26 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
admin
admin
kulanıcılar
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI

Çarş. Ocak 18, 2012 11:44 pm
Kafkas kabileleri üzerinde nüfuz ve kudreti günden güne artan Şamilin bir gün bütün Kafkasya'nın saçaklarına sarabilecek bir ihtilal ateşi kesilmesinden korkuluyordu. Bu tehlikeli ateş henüz bir kıvılcım halinde iken acele etmek lazımdı. 1838 yılının ilkbaharı, Kafkas'ın cennet yaylalarını gelin gibi süslemeğe başlarken üç intikam ordusu birden olanca şiddetiyle bu cennet ülkeye saldırdı. Çoktan beri sesini ve izini kaybettiren, ne olduğu ve nerede bulunduğu bir türlü bilinmeyen Şamil, Çar ordularının bu müthiş hamlesi karşısında dinlenen bir yanar dağ gibi birdenbire gürleyip ateş saçmağa başlamış, Çarın bütün ordularına karşı top yekun mukaddes cihad ilan etmişti.

İnsan cüretinin ve beşer takatinin fevkine çıkan Şeyh Şamil'e, duru beyaz yüzünü çevreleyen ve kızıla çalan gür sakalı ve iki metreyi aşan levent endamı bir arslan heybeti veriyordu. Bol tüylü siyah kuzu postu kalpağının üzerine kar gibi beyaz ve temiz bir sarık sarar ve bu sarığın ucunu ensesinin üzerinden beline kadar sarkıtırdı. Başbuğun milli ve dini reisliğinin biricik alameti bu idi. Şamil ile kendi kabilesinin en mütevazı bir çobanı arasında bundan başka bir rütbe ve üniforma farkı yoktu. Son derece sade ve kanaatkar bir hayatı vardı. Geniş omuzlarını ve muhteşem endamını süsleyen beyaz yünden dokunmuş milli elbisesinin hem dokuması hem de dikilmesi kendi kadınlarının elinden çıkardı.

Kendisine mutlak bir kanaati ve sadeliği rehber etmiş bulunan bu fedakar ihtilal mürşidi, kadınlarına ve kızlarını da her türlü ziynet ve alayişi katiyen haram etmişti. Şamilin kadınları ağır kumaştan elbise giymez, mücevher takamazlar, başlarını Tanrıya kaldıran heybetli dağların saf ve bakir kadınlarından ayırt edilemezlerdi. Şamil muhtelif zamanlarda birçok kadınla evlenmiş ve bu izdivaçların bazıları dini ve siyasi sebep ve icapların şevkiyle olmuştu. Mesela Şa'vanet ismindeki zevcesi, Naip Ahverdil Muhammet'in Çar ordularına karşı kazandığı zaferlerden birinin zengin ve güzel harp ganimetlerinden biri olarak Şamil'e takdim edilmiş ve aslen bir Ermeni asilzadesi olan bu kadını Şamil Müslüman ederek nikahına almıştı. Şamilin, Nefiset, Cevheret, Fatimet, Zahidet ve Emine isminde diğer zevcelerinden de Ahmet Cemalettin, Muhammet Mansur, Muhammet Gazi, Muhammet Şefi, Muhammet Sait, Muhammet Kamil isimli altı oğlu ile Fatimet ve Nefiset, Necabet, Bahu Mesedu ve Safiyet isimli beş kızı olmuştur.

Şamilin büyük hususiyetlerinden biri de şaşırtıcı bir maharet ve şiddetle oynattığı kılıcını sol eliyle kullanmasıydı. Bundan dolayıdır ki; kılıcını daimi sağ tarafında taşırdı. Ruslar bini bildikleri için, askerlerinin bütün dikkatlerini ve ateşlerini kılıcını sağ tarafında taşıyan dev yapılı bir adamın üzerine tevcih ettirmeğe çalışırdı. Muharebelerin çok kızıştığı anlar da Şeyh Şamil düşmanın kendisini tanımasına mani olmak için kılıcını vakit vakit sağ eline almağa mecbur kalırdı. Halk, Şamil'i her türlü günahtan ve hatadan beri ilahi bir varlık gibi tanıyor, onun peygamberler gibi Tanrı tarafından gönderildiğine inanıyor, dini ve milli bir aşk ve iman ile etrafında mahşer gibi kaynaşıyordu. Büyük Türk edibi Süleyman Nazif'in Batarya ile ateş isimli kitabında da dediği gibi, dünya ölçüsünde ve Anibal çapında pek büyük bir kahraman olan Şamil mümtaz bir yaradılışın birçok vasıflarını nefsinde toplamış mükemmel bir insandı.

Hatip ve mürşit Şamil, camiden camie koşuyor, bir fırtına gibi köylerin, avulların bağrında esiyor, korkunç ve sayısız uçurumlarla birbirinden ayrılan yaylalardan yaylalara atılıyor ve halkın ruhundaki hürriyet ve ihtilal ateşini kasıp kavurucu bir yangın haline getiriyordu. Dağıstan'ın her köşesinde Şamilin kahraman ve muharip hayali görünüyor, Kafkas'ın başı dumanlı dağları, ruhlar büyüleyen bir hitabetin sihirli musikisiyle uğulduyordu.
Şeyh Şamil halka zafer ve hürriyet yolunu gösterirken bu büyük istiklal savaşına Tanrıyı bile gönüllü çağırıyordu.
admin
admin
kulanıcılar
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI

Çarş. Ocak 18, 2012 11:44 pm
Milletine ve can feda Naiplerine ümitsizliği ve yeisi haram etmişti. Elde tek bir silah ve bedende tek bir kol kalmayıncaya kadar herkes düşmanla çarpışacaktı ve Kafkasya mutlaka kurtulacaktı. Görülmemiş bir harp aşk ve gayreti içinde çalkalanan bu halk, Allah tarafından gönderildiğine itikat ettiği Şamilin elbiselerini ibadet vecdiyle öpüyor, bastığı topraklara yüzlerini gözlerini sürü yordu. Mürşit ve hatip Şamil, vatan dağlarını sönmez bir ihtilal aşkıyla şahlandırırken, asker ve serdar Şamil Çar ordusunun yoluna dikilen Ahulgoh kalesini yanaşılmaz bir kartal yuvası haline getirmişti. General Grabe ordusunun ilk hedefini teşkil eden bu kale eski ve yeni Ahulgoh isimli iki sarp ve yalçın tepeden mürekkepti. Burada Ahulgohtan sarp ve yalçın bir kartal yuvası daha vardı. Ahulgohun tepesinden bakan bu yalçın dağ yavrusunun adı Surhay Kuledir.

Dağıstan'ın doğu ve şimal mıntıkalarına karşı harekete geçmek emrini alan General Grabenin istila yoluna dikilen bu iki korkunç kale bir çift ecel kanadı gibi bulutları tosluyordu. 30 bin kişilik kuvvetli ve muntazam bir orduya kumanda eden bu General, omuzlarına yüklendiği vazifenin ağılığını hissettikçe takviye üzerine takviye almağa başladı.
Tam mevcutlu dört tabur piyade ve birçok süvari takviye kıtalarından başka Şamile düşman olan ve Rus Çarına satılmış bulunan Mahutili Ahmet han ismindeki vatan haini de üç bin kişilik kabilesi ile çar İstila Ordusunun hain saflarına gönüllü katılmıştı. 1839 senesi ilkbaharında bu takviyeli müfreze müthiş bir cehennem makinesi gibi ölüm ve ateş kusarak güzel cesur insanların vatanına yürüdü.

Şamilin kumandası altında on bin kadar Çeçen ve Lezgi muharibi vardı. Bir taraftan da bütün Dağıstan kabileleri, şefin davetine canla başla icabet ediyor ve insan ayağı basmamış sarp ve sapa dağların başından aşarak muhariplere iltihak ediyorlardı. Şamil, ortalığı kasıp kavurarak ilerleyen düşman ordusunun yaklaşmasını beklemektense, bu barbar istila selini uzaklarda göğüslemeyi daha muvafık görüyordu. Mahofhacı, Surhay Ali bey gibi namdar naiplerini bu cüretkarane kararını tatbike memur etti ve üç bin kişilik bir akıncı süvari müfrezesini bu tecrübeli ve kahraman kumandanların emrine vererek yola çıkardı.

Fedai müfreze, bir yıldırım yürüyüşüyle düşmanı Miskit istikametinde yakaladı ve çok cüretkarane bir akın yaparak ağır kayıplara uğrattı. Yürüyüş kolu halinde ve çok gafil avlanan düşman, açılıp yayılmağa vakit bulamamış, akıncı müfrezesi bu şaşkınlıktan istifade ederek düşman yürüyüş kolunun içine yalın kılıç dalmıştı. General Grabe ordusunun öncüleri kendilerini toplamağa çalışırken bu itila ordusunun kuvayi külliyesi daha ağır ve ani bir hücuma maruz kalmış, neye uğradığını anlayamamıştı. Beş bin Kafkas atlısı kanatlanmış, yırtıcı bir kartal sürüsü olmuştu. bu müfrezenin başında bizzat Şamil bulunuyor du
1839 yılı Mayısının 30'uncu günü Erguvani köyü civarında başlayan bu muharebe, çok geçmeden göğüs göğüse ve çok kanlı bir boğuşma halini almış, iki tarafta da silah sesleri kesilerek kılıç şakırtıları başlamış ve yırtıcı mahlukların seslerini andıran korkunç homurdanmalar dünyayı tutmuştu.

Ali bey komutasında Daha uzaklara giderek Miskit istikametinde düşmanın ansızın kanatlarına çullanan üç bin kişilik akıncı müfrezesi iki düşman ordusunu kuvvetli mengenesi arasına düşmüş ve çarpışa çarpışa ormanlara çekilmiş ve kıskıvrak bir muhasara çemberinin içine kapanmıştı. Kundakçılıkta eşi bulunmayan Rus Kafkas istilacıları bu ormanlara çepeçevre müthiş bir ateş verdikten sonra ağır obüs ve muhasara toplarıyla ateş yağdırmağa başladılar. Miskitte tam mevcutlu bir Çar Kolordusuyla haftalarca boy ölçmek cüretini gösteren bu üç bin kişilik fedai müfreze eriye eriye birkaç yüz kişi kalmış, fakat içlerinden bir tek kişi bile amana düşmek ve teslim olmak küçüklüğüne tenezzül etmemişti. Alil bir insan kadar terbiyeli, hassas ve cesur olan atları haftalarca beyaz köpükler içinde kalarak kırk bin azılı düşmana saldırmış ve hepsi de birer birer ölmüşlerdi. Bu güzel atların eşsiz süvarileri de sevgili hayvanlarıyla yan yana vatan toprakları üzerine serilmişlerdi.
Kana susamış bir ölüm ve zulüm mahşerinin ortasında tek başına kalan Şeyh Şamilin cesur naibi Ali bey, elinde kalan birkaç yüz atlı ile ümitsiz bir çıkış hareketi, yaparak ormandan kuş uçurmayan muhasara çemberinin üzerine dolu dizgin atıldı ve bu demir çemberin bir tarafından sıyrılıp çıktı.

Bu mucize kabilinden kurtuluştan sonra naip Ali bey baktı ki, dağ düşman askeri kesilmişti. Şamile iltihak etmek mümkün olamayacağına iyiden iyiye aklı kesince, müfrezeyi karış karış bildiği sarp dağ yollarına vurarak kendini Surhay Kuleye atmağa muvaffak oldu.
Erguvani köyü civarında General Grabe ordusunun kuvayı külliyesiyle çarpışmakta olan Şeyh Şamil, vatan topraklarını karış karış müdafaa ederek çok muntazam, hesaplı bir ricat yapıyor ve düşman yığınlarını harp ede ede Ahulgoh kalesine doğru çekiyordu. Tam on beş gün geceli gündüzlü devam eden kanlı muharebelerden sonra üç bin kişilik seçme akıncı müfrezesini Miskit felaketinde kurban veren ve kendi kumandasındaki kuvvetin de iki bin kişisini kaybeden Şamil Haziranın on ikinci günü elinde kalan üç bin muhariple Ahulgoh kalesine kapandı.

Ardı arası kesilmez saflar halinde ve gözleri kızmış yırtıcı mahluklar gibi ilerleyen tam kırk düşman taburu Ahulgoh'un bakir eteklerine yanaşınca, vatan dağları, iffetine el uzatılmış asil bir kadın titizliğiyle titredi ve dualı kalelerin burçlarını hep birden Tanrıya kaldırdı.
admin
admin
kulanıcılar
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI

Çarş. Ocak 18, 2012 11:45 pm
Düşmana dehşet salan tekbir sesleri bir çığ gibi vadilere kaydı ve barbar saflarda ölüm ürpermeleri dolaştırdı. Allah'a inanan ve vatanı Allah gibi seven dört beş bin kartal pençesi, gümüş işlemeli, ağızdan dolma karabinelerin kabzasında tek bir intikam yumruğu gibi sıkıldı. Çakmak sesleri, ferahlı birer müjde gibi bunalan ruhlara şifa olmuştu. Her tüfeğin üzerinden yüzlerce kıvılcım bir anda uçuştu ve beş bin namlu, Kafkasya'nın boğazında düğümlenen mukaddes bir hınç gibi boşanıp vadilere ölüm ve ateş kusmağa başladı. Şeyh Şamil ile Ahulgoh'a kapanan bütün kuvvet kadın ve çocuklar da dahil olduğu halde altı bin kişiyi geçmiyordu. Bu kuvvetin içinde birkaç yüz Polanyalı vatanperver bulunduğu ve Şamil'in düşmandan zaptettiği ikiz topçu bataryasıyla istihkam hizmetlerinde bu mültecilerin çalıştığını bazı ecnebi tarihleri rivayet etmektedir.

Çar Birinci Nikola, General Grabe'den her şeyden, hatta Kafkasya'dan evvel bizzat Şeyh Şamil'i istiyor, Gürcistan'a dost gibi getiremediği kahramanı Petesburg'a bir esir sıfatıyla getirmek için sabırsızlanıyordu. General Grabe, bu ağır hediyenin Çara, çok pahalıya mal olacağını bildiği için azami ihtiyata riayet ediyor ve kalenin önüne takviye üstüne takviye yığıyordu. Günler ilerliyor, haftalar hatta aylar geçiyor, fakat Ahulgoh'da küçük bir gedik bile açılamıyordu.

Genaral Grabe'nin saraya karşı vaziyeti günden güne nazikleşiyordu. İmparatorun isim gününe birkaç hafta kalmıştı ve Şamil'in o gün kendisine isim günü hediyesi olarak takdim edileceği kuvvetle vaat edilmişti. Halbuki Çar ordusunun zafer yolu önünde Ahulgoh'tan belalı bir engel daha vardı. Bu engel, Ahulgoh kalesine dikilecek herhangi düşman gözünün ikisini birden çıkaracak bir intikam parmağı gibi uzanan ve düşman muhasara ordusunun sol kanadını ve gerilerini tehdit eden Surhay Kule idi. Bu kule vahşi hayvanların bile tırmanıp sokulamadığı sarp ve yalçın bir kayalığın tepesinde kurulmuştu. Şamil'in en çok güvendiği ve öğündüğü naiplerinden Ali Bey, Miskit muhasarasını yararak çıkmış ve sağ kalan iki yüz fedai ile bu kuleye kapanmıştı. Surhay Kule'nin yüz mazgalı, ağızlarını Çar tarihlerinin hayretle açılan kulaklarına çevirmişti. Kafkas muharebelerinin parlak şeref destanlarından birini daha yazmak talihi bu kahraman kulenin dumanlı ve efkarlı başında doğuyordu.

General Grabe, bu cehennem nefesli granit külçesini yıkmadıkça Ahulgoh'u zaptetmek mümkün olmadığını anlamakta gecikmemişti. Kulenin iki yüz muhafızına karşı, tam mevcutlu beş taburla şiddetle bir hücum tertip ederek göz açtırmayan bir topçu hazırlığından sonra askerlerini süngü hücumuna kaldırdı. Kulenin sarp yamaçlarını kaplayan Çar müfrezeleri karınca gibi kaynıyor ve tepeye doğru adım adım yaklaşıyorlardı. Kalenin çevresindeki Kayaları ağır tank gibi kullanan bu muharip insanlar, bir taraftan da ortalığı simsiyah ve yağlı bir dumana boğan tutuşturulmuş çam kütüklerini yağdırarak düşmana karşı bir nevi boğucu ve kavurucu gaz muharebesi yapıyorlardı. Beş Rus taburuna mezar olan Surhay Kulenin son basamağına ancak bir iki bölük tırmanabilmişti.

Kılıç menziline giren bir düşmanda Kafkas muharibi hiç hayat eseri bırakır mıydı? İki yüz intikam kılıcı bir lahzada kınlarından sıyrılıp parladı. Bedbaht başların üzerinde iki yüz şimşek yüzlerce kere çaktı ve söndü. Sonra, her şey bitmiş ve Surhay Kulenin korkunç sırtında beş düşman taburunun ölüleri son uykularına dalmışlardı. Bu ağır hezimet, çarın seçme istila ordusunu can evinden yaraladı. Fakat muzaffer Surhay'ın kaybı daha ağırdı. Kahraman kule bu zafere başını çevirmiş ve yüzlerce düşman taburlarına bedel olan kale muhafızı Ali Bey, kırk yerinden yaralı bir efsane kahramanı gibi vatan ve gaza toprağının kucağında en büyük mertebeye ererek şehitliğe yükselmişti. Bu kara haber Şamil'e ulaştığı vakit, dağların büyük aslanı bağrında inledi. Ali Bey'in şahadeti, bütün Kafkasya için çok büyük bir kayıp ve elem verici bir hadise idi. Bu hazin vaka olabilir ki Surhay müdafaasını derhal felce uğratabilirdi ve Surhay düşerse Ahulgoh'un müdafaası ümitsiz bir vaziyete girebilirdi.

Aylardan beri kırk bin kişilik bir muhasara ordusunun bunaltıcı şiddetine karşı misli az görülen bir fedakarlıkla göğüs geren Ahulgoh esasen son günlerini yaşıyordu. Yer altı mahzenlerinde biriktirilmiş olan erzak bitmiş, cephane azalmış ve hele susuzluk büyük bir facia halini almıştı. Kalenin bütün su ihtiyaçlarını temin eden Koysu ve Aşılta ırmakları düşman ateşi karşısında ve muhasara ordusunun daimi kontrolü altında bulunuyordu.
Erkeklerin yanı başında dişi aslanlar gibi çarpışan fedakar kadınlar, kaleyi susuzluktan kurtarmak için harbin en zor yükünü omuzlarına yüklenmekten perva etmiyorlar, Ahulgoh ırmaklarının ve pınarlarının tehlikeli yollarında ölümle pençeleşerek muhafızlara su taşımağa uğraşıyorlardı.

Aylardan beri geceli gündüzlü düşmana çakmak ve pala çalan, elleri tetikten ve kabzadan bir an bile ayrılmayan kale muhafızlarının gözleri ve gönülleri, ölümün kanat açtığı patikalarda su taşıyan bu kadınların üzerinde titreşiyordu. Fakat yazık ki, gidenlerin çoğu bir daha dönmüyorlardı. Ahulgoh'un hali yürekler acısıydı. Fakat başını kaybeden ve müdafaa kabiliyeti felce uğrayacak sanılan Surhay Kule, hala dimdik duruyor ve mucize kabilinden bir müdafaaya devam ediyordu.

Gittikçe artan bir hiddet ve şiddetle dövüşen bu yırtıcı kartal yuvasını kökünden dağıtmadıkça Ahulgoh'u ele geçiremeyeceğine tamamıyla kanaat getiren General Grabe, yoluna dikilen bu engeli neye mal olursa olsun bertaraf etmeye ve Çarın isim günü olan 22 Ağustos gününe kadar bayrağını Ahulgoh'a dikmeğe bütün kurmay heyetiyle ve maiyet kumandanlarıyla bir ağızdan and içti. Süngü ve kılıç hücumuyla zapt edilemeyeceği, birçok kanlı tecrübelerle anlaşılan Surhay kalenin dik ve asil başına bir cehenem dolusu ateş çevrilmişti. Son taşa, son mazgala ve son nefese kadar bütün hayat söndükten ve sustuktan sonra, kahraman kule güzel bir Temmuz ayının dördüncü günü adını tarihe ve şanlı hatıralarını ebediyete armağan ederek abideleşti ve destan olup gitti.

KAYNAK:http://www.dagistan.net/forum/index.php/topic,1547.0.html


En son admin tarafından Çarş. Ocak 18, 2012 11:47 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
admin
admin
kulanıcılar
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: ÇAR 1.Cİ NİKOLA'NIN İMAM ŞAMİLE YALVARIŞI

Çarş. Ocak 18, 2012 11:45 pm
Çünkü O Bir Devdi

Surhay kulenin korkunç yığınları altında yatan meşhur iki yüz fedainin o gün bu gündür elbiseleri bozulmadan, silahları pas tutmadan ve güzel yüzleri solmadan orada sonsuz bir hayat yaşadıkları rivayet edilir. İhtiyar Kafkas nineleri ve genç anneler bu yalçın kule harabesinin önünden geçerken çocuklarına Surhay kulenin karlar ve bulutlar altında dinlenen yüksek başını göstererek yavrularının kulaklarına, burada yüz yedi yıl evvel cereyan eden şanlı macerayı bir dua gibi fısıldarlar ve o korkunç harabelerin altında, kendilerine ölüm mukadder olmayan yüz Türk kahramanının, elleri silahlarının tetiğinde olduğu halde uyumakta olduğunu söylerler. Kafkas'ın bu hazin mitolojisine Hıristiyanlar da inanmış olmalı ki, yolları bu tarafa uğrayan müteassıb yolcular Sürhay'ın eteklerine yaklaşınca şapkalarını koltuklarının altına alıp dehşet ve hayret içinde istavroz çıkartırlar.

Yüz yıldan beri ne düşman, ne de dost ayağı basmayan bu kartal yuvasında uyuyan eşsiz savaş kahramanlarını rahatsız etmekten, Çar Birinci Nikola'dan başka her mahluk çekinmiş, ve hatta ısrarla söylendiğine göre yırtıcı kuşlar ve canavarlar bile o erenler yatağına yüz yıldır bir kerecik olsun sokulmaktan çekinmiş ve haya etmişlerdir. Surhay'ın sükutu, can çekişen Ahılgoh'un ümitsiz müdafaasını felce uğratmıştı. Ağır yaralı bir aslan göğsü gibi kabarıp inen Ahılgoh'un son takatini kaybettiği ve can çekişmeğe başladığını anlayan Çar Ordusu Kumandanı silahla sokulamadığı kaleye elinde beyaz bayrak taşıyan bir mükaleme subayını göndererek Şamil'den teslim olmasını talep etti ve Çarın muhterem misafiri olarak kılıcının kendisine iade edileceğini ve arzu ettiği yerde ikametine müsaade olunacağını bildirdi.

Bu teklif karşısında yiğit erkeklerinden evvel dişi aslanlar kükrediler. Ahılgoh dağları, bir avuç Kafkas kadınının: "Kahrolsun sefil esaret, yaşasın şanlı ve güzel ölüm" diye göğüslerini yırtarak yükselttikleri feryadının içli bir musiki gibi binlerce defa tekrarladırlar.
Şamil, subayına şu karşı teklifi yaptı: - Ölümü sevgili gibi kucaklayan ve şehitliğe susayan insanlara esaret teklif etmek boş şeydir. Generale Grabe'ye git ve de ki, eğer erkeklikten nasibi varsa, aylardan beri toplarına hedef yaptığı yüzlerce müdafaasız kadın ve aciz yavrunun hemen kaleden çıkarılması ve açıkta kalan binlerce şehidin gömülmesi için hiç olmazsa on beş günlük bir mütareke yapalım. Generalin ise ileri sürdüğü bu şart, ölümden bin kere beterdi ve esaret teklifine benzer bir felaketti. General Grabe, bu on beş günlük mütarekeyi kabul edecekti. Fakat Şamil de buna mukabil oğullarından birini rehine olarak Generalin karargahına gönderecekti. Şamil'in tunç kalbi bu müthiş teklifin önünde solgun bir yaprak gibi titredi. Bir tarafa binlerce kadının ve masum yavrunun hayatı ve selameti, öte tarafta yaralı bir baba kalbi karşı karşıya bulunuyordu. Şamil günlerce kabuslar içinde yanıp tutuşuyor ve tereddütten bunalıyordu.

Şamil in sakin dudaklarından bir ölüm ürpermesi geçti ve belli belirsiz bir sesle:
Cemaleddin'i götürün! Diye boğuk bir sesle emir verdi. Başbuğun boğuk sesle verdiği emri bir ana feryadı takip etti. Kucağında iki yaşındaki yavrusu Mehmet Said'i uyutan rehinenin Cevhere, kucağındakini atıp elinden, kalbinden koparılıp götürülen on iki yaşındaki yavrusu Cemaleddin'in üzerine bir yırtıcı kuş kıskançlığı ile atıldı. Rehine, General Grabe'nin karargahına ulaşır ulaşmaz, ahdinde vefa şanından olmayan o göğsü sırma ve nişan yüklü kumandan, on beş günlük mütareke vadiyle beraber askerliğin, insanlığın en basit kaidelerini ve Çar namına verdiği namus sözünü pervasızca çiğneyerek, ordusunun ağır ve hafif bütün silahlarının günahkar ağızlarını emsalsiz kalp ağrıları içinde kıvranan bitkin kalenin üzerine bir daha çevirdi. Şamil, bin bir acı tecrübe ile tanıdığı düşmanlarının namertliğini bir kere daha fakat çok acı perişan ve ümitsiz bir gününde mihenge vurmuş oluyordu.

Erkek Ahılgoh aldatılmış ve Şamil güya tuzağa düşürülmüştü. Günlerden beri şiddetle hüküm süren açlıktan, susuzluktan ve yorgunluktan bitkin düşen kaleyi kaplayan inilti, bütün ümit ve imkanların kaybedildiği bu vaziyet karşısında birden bire müthiş bir homurtu kesildi. Bütün kalede bir atımlık barut bile kalmamıştı. Şamil şehitlik şerbetini son damlasına kadar içmeğe hazırlanan şanlı ölüm yolcularına döndü: Homurdayan Ahılgoh, birden bire sesini ve nefesini keserek kabuğunun içine çekilmiş ve susmuştu. Ahılgoh sakinleri Düşmanın yaklaşmasını kale dibindeki suya girmelerini ve kaleye tırmanmalarını kapılara dayanmalarını sesizce izlediler.

Birden yükarda bulunan bütün kayaları yerlerinden kopartarak düşmanın başına yağdırdılar. Sonra kaledekiler kılıçlarını kınlarından sıyırdılar.Müthiş bir kıyım oldu. sonra kalabalık düşman tükenmiş kale sakinlerini gerileterek kaleye girdiler. Kalede tüyleri ürpertecek bir ana baba günü başlamıştı. Çarpışa çarpışa elbiseleri parça parça olan ve aylardan beri birderi bir kemik kalan kadınlar ellerindeki son kaya parçasını bir düşman neferinin kafasına savurduktan sonra esir düşmemek için beşikteki yavrularını göğüslerine basarak beyaz melekler gibi kanatlanıyor ve kendilerin sarp kayaların üzerinden atarak telef oluyorlardı. Herkesin ağzında bir kama ve elinde oluklarından durmadan kan sızan gelin gibi süslü birer kılıç vardı.

Kale her taraftan sımsıkı sarılmış ve içeride vahşi bir katliam hüküm sürüp gidiyordu. Bir aralık şanlı ölüm yolcularının gözleri yuvalarından fırlayacak gibi hayret ve dehşete düştü. Uğursuz bir şayia kalenin dört bucağında telaşlı telaşlı dolaştı. Şamil şehit düştü!
Bu kara habere, cesur dağlar bağırlarından inlediler, beyaz kartallar son bir kanat çarpıntısı ile bir daha silkindiler, yaralı bir kadın sesi yerle bir olmuş harap burçlarda acıklı bir ezan sesi gibi dolaştı: - Şamil'e ölüm yaklaşabilir mi, çarlara baş eğdiren başbuğ hiç ölür mü?
Bu ses, hür Dağıstan'ın bir incisi ve sevgilisi olan Masedo'nun son feryadıydı. Şamil'in kız kardeşi ve kahramanlıkta örneği olan Mesedo, kalede sağ kalan son muhafızlara yol gösterir gibi, esaretin pençesinden nefretle sıyrılarak kendini kalenin en yüksek burcunun üzerinden en sarp bir uçurumun karanlık boşluğuna bırakmış ve düşman gözüne mezarını bile haram etmişti.

Masedo'un arkasından birçok beyaz dişi kartallar çocuklarını kayalara çarpıp öldürerek kendilerin aynı burcun tepesinde şerefli ve mesut ölümün kucağına bıraktılar.
28 Ağustos 1839 gününün akşamı Ahılgoh, dişleri kenetlenerek susmuştu. Ruslar günlerce Şamilin ölüsünü kalede çevrede aradı durdular. Ya ölüsü ya dirisi elbette bir yerlerden bulunup çıkarılacaktı. Ahılgoh'a sırtını veren sağır ve yalçın bir dağın korkunç yarı üzerinde nöbetçiler bir gölge gördüler. Gölge yarın tepesinde uzatılan bir ipe tutunarak aşağı kaydı. Bu ak sakallı ve nur çehreli bir Dağıstan çobanı idi. Her tarafta gözlerini dört açarak Şamil'i arayan devriyeler, çobanı kıskıvrak yakalayarak generalin huzuruna getirdiler. Binbir ihtiyatla ve bir sürü askerle getirilen adamın Şamil olmadığını görünce generalim çehresi birden bire çatıldı ve hiddetli bir sesle haykırdı: Sen kimsin? Çoban, generale kayıtsız cevap verdi. - Ben çobanım dedi ve barutluklardan birini sökerek içinden bir kağıt çıkarıp uzattı . - Bu Şeyh Şamilin bir mesajı idi. Şamil mektubunda şöyle diyordu:
"General! Çarına haber ver ki, Kafkasya'nın bağrında daha binlerce Ahulgoh var ve on binlerce Surhay kule başını Tanrıya kaldırıp eceline susayanları bekliyor.

Silahlarınız vücudunda açtığı üç yarayı şifalı Dağıstan otlarından kendi ellerimle yaptığım ilaçlarla şimdiden iyi ettim ve harbe hazırlandım. Kalbimde açtığınız evlat, ayal ve hemşireme ait dört yaranın hiç hükmü yoktur. Geri kalan evlat ve ayalini de şimdiden vatana ve Tanrıya kurban adadım. Size ve çarınıza her şeyi bol bol vereceğiz. Fakat vatanın hürriyet ve şerefini asla... Ahılgoh'ta aldığınız kanlı ders kafi gelmediyse, zengin Çarınızın ordularını ve hazinelerini ortaya dökerek tekrar geliniz. Askerlik şerefini lekeleyerek yalan söyleyiniz, vaatlerinizi inkar ediniz, ormanlarımıza kundak sokunuz, ekinlerimizi yakınız, meyve ağaçlarımızı bahçelerimizi kavurunuz. Bütün bunlar Kafkas'ın ezeli hürriyet ve istiklal aşkını körüklemekten başka hiçbir şeye yaramayacaktır. Çarlar ölecektir. Petrolarınız ve Katerinalarınız gibi Nikola da gözleri arkasında gidecektir. Fakat Kafkasya mutlaka kurtulacak hür ve mesut olacaktır. Allah, hak ve vatan uğrunda çarpışanlara yardımcı olsun". Şamil'in mucize kabilinden kaçıp kurtulduğu noktada bulunan düşman muhafızları askeri mahkemeye çekilmişlerdi. Divanı harp reisinin: - Şamil'i ipe tırmanıp kaçarken arkasından ağzınızı açıp baktınız mı? Diye sorduğu suale neferlerden birçoğu şu garip cevabı vermişlerdi. Hayır bakmandık efendim. Ya ne haltettiniz? İstavroz çıkardık kumandanım. Çünkü o bir devdi.
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz