Forum Magarula
çerkes ethem bey Uyeols10
SİTEMİZE ÜYE OLARAK
1) yorum yazabilir,
2) haber gönderebilir,
3) üye listesine erişebilir,
4) diğer üyelerle yazışabilir,
5) forumlara katılabilir,
6) günlük yaratabilir,
7) ve daha pak çok özeliklerden faydalanabirsiniz,
Magarula forum hayırlı günler diler sevgi ve sagılarımızla
BARKALA

Join the forum, it's quick and easy

Forum Magarula
çerkes ethem bey Uyeols10
SİTEMİZE ÜYE OLARAK
1) yorum yazabilir,
2) haber gönderebilir,
3) üye listesine erişebilir,
4) diğer üyelerle yazışabilir,
5) forumlara katılabilir,
6) günlük yaratabilir,
7) ve daha pak çok özeliklerden faydalanabirsiniz,
Magarula forum hayırlı günler diler sevgi ve sagılarımızla
BARKALA
Forum Magarula
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
"Eskiden iyilik yaparlardı söylemezlerdi. Sonra hem yapmaya hem de söylemeye başladılar. Şimdi ise yapmıyorlar fakat söylüyorlar.* Ömer bin Hâris (Rahmetullahi aleyh)

Aşağa gitmek
admin
admin
kulanıcılar
çerkes ethem bey Shanex10
çerkes ethem bey Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma çerkes ethem bey

Paz Ocak 22, 2012 7:40 pm

çerkes ethem bey 65uk10



ÇERKES ETHEM'İN MEZARI

Çerkes Ethem, 1948'de 21 Eylül günü öldü. Bugünün tarihi, pek hatırlanmayan bu ölüm yıldönümüne tesadüf ediyor. Kabri, Ürdün'ün başkenti Amman'da Vadi-i Kır'daki Kabartay Mezarlığı'nda bulunuyor.

Kurtuluş Savaşı'nın İzmir'in işgalinden 1921 yılı başına kadar geçen gerilla savaşı evresinin (bu evreye o dönemde "Çete Harbi" denirdi) önde gelen bu kumandanı, öldüğü sırada yoksul bir sürgün hayatı yaşıyordu. 1920'de Büyük Millet Meclisi'nde "Münci-i Millet" olarak ayakta alkışlanan, "Kuvva-i Seyyare ve Kuvva-yı Tedibiye Umum Kumandanı" unvanı verilen Çerkes Ethem daha sonra "vatan haini" ilan edildi. Kurtuluş Savaşı'nın kazanılmasında Çerkes Ethem'in payını kimse inkâr edemez. Öyleyse bir borcu yerine getirmeli; tarihimizle barışmak adına bu adamın itibarını iade etmeliyiz.

1922'nin Eylül ayından geriye giderek, zafere ulaşmış bir mücadelenin hikâyesini dinlemeye alışkınız. Tarih hep kazananlar tarafından yazılır. Oysa bu tarihin içinde en kritik evrelerde zafere giden yolu inşa edenler arasında, iktidar oyununa kurban giderek yarı yolda saf dışı kalanlar var. Göz ardı edemeyeceğimiz bir gerçek: Kurtuluş Savaşı, aynı zamanda bu savaşın önde gelen isimlerinin iktidar hesaplaşmasına sahne olmuştur.

Olup bitenlerin özeti şöyle: 1917 yılında Teşkilat-ı Mahsusa (bugünün "Özel Kuvvetler"i), Cihan Harbi'nin kaybedileceğini, Anadolu'da bir kurtuluş mücadelesi verileceğini öngörür. Bunun için Anadolu'da silah depoları kurulur. İşgal başlayınca teşkilatın tecrübeli isimleri gerilla savaşına önayak olur. Bu arada İttihat Terakki teşkilatları Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri'ne dönüşür. Atatürk'ün Samsun'a ayak bastığı sıralarda Ege'de Salihli hattında Çerkes Ethem liderliğinde Yunan işgaline karşı direniş başlatılır. Kasım 1919'da Garp ve Merkez Cephesi'nde komuta Çerkes Ethem'indir. Yunan Ordusu'nun durdurulması, isyanların bastırılması ve Ankara'da Meclis'in toplanabilmesi Çerkes Ethem'in sayesinde mümkün olabilmiştir. En önemlisi, isyanlardır. Kurtuluş Savaşı, bir yönüyle otorite boşluğundan yararlananların Ankara Hükümeti'ne karşı başlattığı bir iç savaştır. Nutuk'ta bu ayaklanmaların neredeyse asıl cepheyi oluşturduğu anlatılır. İç savaşı sona erdiren, Ankara'nın otoritesini pekiştiren asli güç Çerkes Ethem'in kuvvetleridir.

Kurtuluş Savaşı'nın önder kadroları esas olarak Çerkesler ve Rumelililer(Makedonyalılar)den oluşur. Anavatanlarını kaybeden bu insanlar "son vatan"larını savunurken, kendi aralarında da rekabet halinde olmuştur. 1921 yılının Ocak ayı geldiğinde, düzenli ordu işe el koymuş, "Çete Harbi" sona ermiştir. Bağımsız gerilla gruplarından oluşan Kuvva-yı Milliye birliklerinin düzenli orduya intikali bu aşamada zorunludur. Mücadelesini genel siyasî hedeflere bağlayamayan Çerkes Ethem direnir, akabinde iktidar mücadelesini kaybeder ve tasfiye edilir. Karşısında yenik düştüğü kişi, Millî Mücadele'ye Nisan 1920 gibi geç bir tarihte iştirak eden İsmet Paşa'dır.

Çerkes Ethem'in "hıyanet" hikayesi tartışmalıdır. Karşımızda duran "hıyanet"ten ziyade, iktidar mücadelesinden yenik çıkmış bir adamdır. Tartışmasız gerçek, bu adamın tarihimizin en kritik evresinde yerine getirdiği önemli hizmetlerdir. Tıpkı Enver Paşa'nın mezarının İstanbul'a nakledilmesi gibi, Çerkes Ethem'den kalanlar da Amman'dan Türkiye'ye getirilmeli ve Bandırma'da bir anıtmezara defnedilmelidir. Merak edenler için belirtmeliyim: Bu satırların yazarı Çerkes değildir, Çerkeslerle bir kan bağı da bulunmamaktadır. Sadece kadirşinaslıkla bir borcu ifa etmektedir. Geçmişine haksızlık ve saygısızlık edenin geleceği olmaz. Ethem Bey'in, "hain" olarak nitelenirken "Çerkes" sıfatı ile anılması, Kurtuluş Savaşı'nın sembolünün "Çerkes Kalpağı" olduğunu bile unutturmaktadır. Bu eski yaranın sarılması da, Çerkes Ethem'in şahsında Millî Mücadele'nin ateşten günlerinde "son vatan"ı savunanlara, sonrasında yolları ayrı düşmüş olsa da itibarlarının iade edilmesiyle mümkündür.


Mümtaz'er TÜRKÖNE
21 Eylül 2006, Perşembe
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=428595
_________________
Çerkesya Yurtseverleri - Kayseri
Ben Halkım İçin Özgürlük İstiyorum
çerkez - kafkasya - adige - çerkez müzikleri
admin
admin
kulanıcılar
çerkes ethem bey Shanex10
çerkes ethem bey Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: çerkes ethem bey

Paz Ocak 22, 2012 7:42 pm
"Beni ihanetle itham edenlere soruyorum: Ben ne zaman, hangi tarihte ve mevzide esasen müdafaa ettiğim cepheden bir adım dönmüşümdür, bir tek kardeş kanı dökmüşümdür?" Çerkes Ethem


Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş sürecini ana hatlarıyla da olsa incelemiş olan bütün araştırmacıların hem fikir oldukları bir konu var: Kurtuluş Savaşı'nın hayati öneme sahip aşamaları geçildikten sonra M. Kemal'in önderliğindeki Ankara ekibi tarafından (Çerkes Ethem) hain ilan edilip tasfiye edildi. O günden bu güne epeyce şey söylendi ve yazıldı. Yazılanlarda doğrular olduğu gibi yanlışlar da var.
Çerkez Ethem'i Çerkez Ethem yapan süreç ağırlıklı olarak Kurtuluş Savaşı'nın 1919-1920 yıllarıdır. Çerkez Ethem esas olarak bu süreçteki tutumları ve mücadelesiyle tarihsel bir kişilik halini almıştır.
Çerkez Ethem Kafkasya'dan Anadolu'ya sürgün edilmiş ve Bandırma'nın Emreköy isimli köyüne yerleşmiş Çerkez (Şapsığ) bir ailenin beşinci erkek çocuğu olarak 1886 yaılında dünyaya gelmiştir. Babası Ali Bey'in ekonomik durumu fena sayılamayacak bir düzeydedir. Çerkez Ethem'in İlyas ve Nuri ismindeki iki ağabeyi Rumlarla girilen çatışmalarla ölmüşlerdir. Diğer iki ağabeyi Reşit ve Tevfik, babaları Ali Bey tarafından Harbiye'ye gönderilmişlerdir. Çerkez Ethem de ağabeyleri gibi Harbiye'ye gitmeyi çok arzular. Ancak babası Ali Bey "Çakır" diye hitap ettiği en küçük oğlu Ethem'in sürekli olarak yanında kalmasını ister. Çerkez Ethem 19 yaşına geldiğinde babası Ali Bey'in düşüncesi bedel-i nakdi vererek onu askere göndermemektir. Bu durumu hisseden Çerkez Ethem Bandırma'dan İstanbul'a kaçar ve askerlik hayatına başlar. Başçavuş olarak terhis olur. Balkan savaşına çürük sulu Mahmut Paşa ismindeki Osmanlı Subsayı'nın yönettiği kolorduda subay vekili olarak görev alır ve Bulgar cephesinde yaralanır.

Teşkilat-ı Mahsusa ile ilk bağlantı

Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında büyük ağabeyi Reşit Bey aracılığıyla Teşkilat-ı Mahsusa ile ilişki kurar. Teşkilat-ı Mahsusa ile ilişkili olduğu dönemde Ruslara, İngilizlere çeşitli yörelerde faaliyetler yürüttüğü bilinir. Ancak fazlaca bir detay yoktur. En somut bilgi Teşkilat-ı Mahsusa içinde yer aldığı dönemde Irak seferinde yaralandığı ve yaralı olarak Bandırma'daki baba evine döndüğüdür.
Çerkez Ethem'in kendisi de anılarında bu döneme ilişkin pek bir şey söylememektedir. Çerkez Ethem iyileştikten sonra Ege Bölgesi'nin sosyo-ekonomik yapısının bir sonucu olan ve ezilen yoksul kesimin toplumsal muhalefetinin aldığı bir biçim olan efeliğe ilgi duymaya başlar. Yerel otoritenin ve jandarmanın zulmüne karşı yoksul köylülerin taleplerini sahiplenir.

Teşkilatın emrinde kurtuluş mücadelesi

30 Ekim 1918 tarihinde Osmanlı açısından son derece ağır bir yenilginin kağıt üzerinde resmileştirilmesi olan Mondros Anlaşması Ahmet İzzet Paşa Hükümeti tarafından imzalanır. Anlaşmayla birlikte yenilmiş Osmanlı ordusu büyük ölçüde silahsızlandırılarak tasfiye edilmişti. İstanbul İngiliz emperyalistleri tarafından fiilen işgal altına alınmıştı. Ayrıca emperyalist güçler Yunanlıların Batı Anadolu Bölgesi'nde nereleri işgal edeceklerini içeren haritalar çizmişler, Yunanlılar da işgal hazırlıklarına başlamışlardı. Fransızlar ve İtalyanlar işgal hazırlığında idi. Tüm bu gelişmeler karşısında İstanbul hükümeti sessiz kalıyor, emperyalist güçlerin ardı arkası kesilmeyen isteklerine, dayatmalarına boyun eğmekten başka çıkar yol bulamıyordu. Gelişmeler karşısındaki tepki, Anadolu'da halktan ve halkın tepkilerini sahiplenen efelerden gelen tepkilerden ibaretti. (Ege'de Ethem, Demirci Efe, Yörük Ali, Çukurova'da ise Salih Bey'in faaliyetleri örnek olarak verilebilir.)
Emperyalist işgal sürecinin başlangıcındaki tablo bu idi. 15 Mayıs 1919'da Yunanlılar İzmir'e asker çıkartmışlar ve hızla Ege Bölgesi'ni işgal etmeye yönelmişlerdi.
Çerkez Ethem Kurtuluş Savaşı'na katılımını hatıralarında şöyle aktarıyor:
"Umumi Harbin neticesi olarak en ağır şartlarda Mondros Mütarekesi kabul ettirilmesine rağmen galip devletler mütareke hükümlerini bozmaya başlayınca, İzmir'de teşekkül eden gizli cemiyetin kararı ile ben ilk isyan bayrağını tam 2,5 yıl önce aşmıştım."
Çerkez Ethem bu sözleri 1921 yılını ilk ayında söylediğine gere 2,5 yıl önce derken kastettiği yıl 1918 yılının 2. yarısı olması gerekiyor. Çerkez Ethem'in anlattığı şeyler içerisinde irdelenmesi gereken bir başka konu da sözünü ettiği gizli örgüt konusudur. Bu örgütün Teşkilat-ı Mahsusa olması büyük olasılıktır.

Tartışmalı fidye olayı

Çerkes Ethem'le ilgili çalışmalarda farklı yorumlara ve tartışmalara neden olan bir fidye olayı vardır. Çerkez Ethem 12 Şubat 1919 tarihinde İttihatçı olduğu söylenen İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu kaçırır ve 50 bin lira fidye alır. Önce bu konuda yapılan değerlendirmeleri aktaralım.
Doğan Avcıoğlu: "Çerkezler ile Müslümanların en içten koruyucusu olan Büyük Britanya'ya manevi bağlılık ve saygı duygularını göstermeyi başaramayan Ethem Bey, İngilizlerin tutukladıkları valinin oğlunu kaçırarak İngilizlere saygı göstermektedir. (Milli Kurtuluş Tarih C.2 Sayfa.576)

İzmir'de karaya çıkan Yunan askerlerine ilk kurşunu sıkmakla ünlenen gazeteci Hasan Tahsin ise olaya ilişkin olarak "Çerkez Ethem Bey ve arkadaşları Rahmi'nin
İttihak ve Terakki uğruna kullanacağı bu altın bombayı elinden alarak kansız ve arızasız bir biçimde şu zavallı vatanın selametle ilerlemesine güçleri ölçüsünde hizmeti düşünmüşler. (Doğan Avcıoğlu Milli Kurtuluş Tarihi, c.2, sayfa 579)

Çerkez Ethem Olayı isimli kitapta Cemal Şener de, Çerkez Ethem'in kaçırma olayını, Demirci Efe'nin Derviş Ağa isminde bir kişinin oğlunu kaçırmasına özenerek kişisel nedenlerle gerçekleştirmiş olabileceğini öne sürüyor. (Aynı kitapta) Çerkez Ethem'in o sıralar İttihatçı düşmanı kesilmiş olduğunu bu olayın da bundan kaynaklanmış olabileceğini belirtmektedir. Bu son derece subjektif bir değerlendirmedir.

Çerkez Ethem'in kendisi ise konuya ilişkin şu açıklamayı yapıyor:
"Seyyah haldeki kuvvetlerimin iaşelerini kendi yöntemlerimle temin ederdim. Bir yerde kaldığımız zamanlarda İzmir'in Yunanlılar tarafından işgalinden önce Müdafa-i Hukuk ve işgalden sonra reddi ilhak ve daha sonraları Müdafa-i Milliye Cemiyetleri vasıtasıyla askerlerimi beslerdim. Maaşlarını da bu cemiyetler vasıtasıyla verirdim. İşgalden önce Yunan tehlikesi belirdiği zaman İzmir Valisi Rahmi Bey'den 50 bin Lira isyanları bastırma sırasında Adapazarı tüccarlarından Arapzade bilmem kimden, bir de Karacabey eşrafından birisinden 5 bin Lira almıştım. Cephaneleri teşvik etmek kuvvetlerimi tutmak, itilaf devletlerinin işgalindeki Afyon ve Kütahya mühimmat depolarından gizlice cephane alabilmek için bana para lazım." (Ç. Ethem Anıları Berfin Yayınları, sayfa

Rahmi Bey'in oğlunun kaçırılıp fidye alınması olayının doğruluğu ve yanlışlığı bir kenara kabul edilmesi gereken gerçek, Ethem'in henüz Yunan askeri İzmir'e çıkmadan önce birtakım hareketlilik ve faaliyetlilik içinde olduğudur. Ethem anılarında "Yunan tehlikesi belirdiği zaman" diyerek olayı hangi amaçla gerçekleştirdiğini açıklamaktadır. Avcıoğlu'nun eylemin İngilizlere saygı gösterisi için yapılmış olduğu şeklindeki değerlendirmesinin tutarlı bir yanı yoktur. Çerkez Ethem o sıralar kendi ifadesi ile Yunan tehlikesine karşı isyan bayrağı açmış durumdadır. Yunan tehlikesinin ardındaki gücün İngilizler olduğu çıplak olarak ortada dururken Çerkez Ethem'in savaşmayı planladığı yüzün arkasındaki yüze saygı gösterisinde bulunabileceğini düşünmek büyük bir subjektifliktir.
Ethem'in babası Ali Bey'in ekonomik durumunun iyi bir düzeyde olduğu başka kaynaklarca da doğrulanmaktadır. Çerkez Ethem'in kişisel nedenlerle gerçekleştirmesi için bir sebep yoktur. O dönemlerde Çerkez Ethem'in hızlı bir İttihatçı düşmanı olduğu da tartışma götürür bir konudur. Çerkez Ethem'in kendisi böyle bir gelişmeden hiç söz etmemektedir. Daha sonraki süreçteki ilişkiler iddia edildiği gibi hızlı bir düşmanlık değerlendirmesini doğrulamamaktadır.

Çerkez Ethem'in Anadolu'ya geçişi

Yunanlıların İzmir'e asker çıkarttığı yerel ve giderek Ege Bölgesinde irili ufaklı çatışmaların ve direnişlerin yaşandığı günlerde M. Kemal ve daha sonra Ankara ekibini oluşturacak olan kimseleri büyük çoğunluğu İstanbul'daki hükümet değişiklikleri ile kah sarayla, kah İngilizlerle pazarlık içerisinde kendilerine çıkış yolları aramakla meşguldü.
İşgalin ve direnişlerin yaygınlaşması üzerine bir kısmı parça parça Anadolu'ya geçmeye başlamışlardır. Parça parça Anadolu'ya geçenlerden biri Çerkez Ethem'in Teşkilat-ı Mahsusa günlerinden tanıdığı Rauf Orbay'dır.
Rauf Orbay, Çerkez Ethem'e Salihli civarında işgalin önünde barikat görevi görecek bir cephe oluşturma görevi verir. İzmir Valisi Rahmi Bey'in oğlunu kaçırıp 50 bin Lira fidye isteyen Çerkez Ethem'i İngilizlere saygı göstermekle suçlayan Doğan Avcıoğlu adeta kendini yadsıma pahasına Çerkez Ethem'in Salihli cephesini oluşturmasını şöyle aktarıyor:
Ethem 8 arkadaşıyla Salihliyle gelir. Orada çetecilikle yetişmiş Drmalılardan bazıları ile birleşir. Balıkesir, Gönen, Kırmanti, Bandırma ve Bursa'da sözünü geçirdiği Çerkezlere haber gönderip çağırır. Ve kuvvetlerine katar. İttihatçı diye İstanbul hükümetince peşine düşüldüğünden Akhisar bölgesinde dolaşan Serenli Parti Pehlivan da Ethem'in hizmetine girer. Böylece güçlenen Ethem kuvvetini arttırmak çabasındadır.
(Doğan Avcıoğlu Milli Kurtuluş tarihi, c.3, sayfa 1117)

Ethem'in de kabul ederek ve oluk oluk kan akıtarak oluşturduğu Salihli cephesi o sıralar Amasya Tamimi, Erzurum ve Sivas Kongreleriyle uğraşan M. Kemal ekibinin ciddi bir nefes almasını sağlar. Çünkü Salihli cephesi ile birlikte her geçen gün biraz daha genişleyen işgal cephesinin önüne önemli bir set çekilmiştir.
Salihli cephesinin oluşumunu bir başka yönünde cepheyi oluşturan Çerkez Ethem'i sonraları Ankara ekibini oluşturacak olan M. Kemal ve arkadaşlarıyla da resmi birlikteliğini başlangıcı olmasıdır.


Ankara'nın Ethem'e yegane kurtarıcı olarak sarılması

Mustafa Kemal Paşa Anadolu'ya padişahın donattığı yetkilerle ve İngilizlerin onayıyla çıkmasına karşılık, Anadolu halkının kendiliğinden işgal karşıtı bir eğilim içerisinde olduğunu görünce hızlı bir Milli kurtuluşçu kesilir. Rüzgar öyle esmektedir. Ayrıca rüzgar büyük ölçüde kendiliğindencidir. Merkezi bir önderlikten yoksundur. Mustafa Kemal Paşa kendisine tek otorite haline getirecek bir stratejiyle işe koyulur. Amasya Tamimi, Erzurum, Sivas Kongreleri Ege'de işgalcilere karşı çetelerin, efelerin oluşturduğu barikatlar sayesinde Ankara'da merkezi bir oluşum ortaya çıkarmayı başarır. Ne var ki oluşturulan bu merkezciliğin en küçük bir askeri gücü yoktur. Bütünüyle masa başı bir oluşum halindedir. Bunun farkında ve bilincinde olan M. Kemal Paşa bu önemli açığı ustaca kapatacak ya da handikap olmaktan çıkaracak yolu da bulmakta gecikmez. Anadolu'nun çeşitli yörelerinde işgale karşı direniş yürütmekte olan yerel güçleri iletişim ve haberleşmesini Ankara üstlenir. Ankara'nın bu iletişimi üstlenmesiyle birlikte bütün bilgiler, gelişmeler Ankara'da birleşmeye başlar. Bilgileri gelişmeleri kendisinde merkezileştiren Ankara yavaş yavaş kendisini mücadelenin direnişin merkezi olarak lanse etmeye başladı.
Mustafa Kemal Paşa Erzurum ve Sivas Kongreleriyle siyasi bir otoritenin Ankara'da oluşumu faaliyetlerini yürütürken Anadolu'nun ağırlıkla Ege Bölgesi olmak üzere çeşitli yörelerinde Kuvay-i Milliye adı altında yerel direnişler kendiliğinden giderek güçleniyordu. Bu gelişim işgalci emperyalistleri, İstanbul hükümetini ürkütmüş olacak ki birbiri ardına iç isyanlar patlak vermeye başladı. Bunların en önemlilerini inceleyelim.

Anzavur Ahmet isyanı

"Salihli komutanı Ethem Beyefendiye (10 Mart 1920)

Biga civarında kuvvetlerimizi bozmayı başaran Anzavur melunu birkaç gün önce Gönen üzerine ilerleyerek Kaymakam Rahmi Bey alayını yenmiş... Esir ettiği subayları ve askerleri halife adına yemin ettiriyor. Sonra serbest bırakıyor. Böylelikle zihinleri karıştırıyor. Ve Kuvayı Milliye aleyhine tahrik ediyor. Durumu tehlikeli gören kolordu komutanlarımız Yusuf İzzet Paşa Bandırmadan çekilmiş Anzavur ise Bandırma'ya girmiştir...Asilerin Balıkesir'i ellerine geçirmeleri Yunanlılarla ilişki kurmalarına olanak sağlayacaktıki, bunun ne kadar vahim bir sonuç doğuracağını tahmin edebilirsiniz...Bu yüzden bizzat ve herhalde kafi bir kuvvetle ve süratle Balıkesir'e hareket ediniz. 28. Tümen Komutanı Albay Kazım Bey. (Çerkez Ethem Hatıralarım Berfin Yayınları sayfa 19-20)

Kuvayi Seyyare komutanı Çerkez Ethem bu telgrafı aldıktan iki gün sonra Balıkesir'e ulaşır. 9-10 saat süren bir yoğun çatışma sürecinden sonra Anzavur Ahmet'in kuvvetleri büyük bir bozguna uğrar.
Anzavur kuvvetlerinin dağıtılmasından sonra kısa bir süre sonra Genel Kurmay Başkanı İsmet İnönü ile Çerkez Ethem arasında şu telgraf konuşması geçer:
"İnönü: Merhaba Ethem Bey! Nasılsınız iyisiniz inşallah. Gazanız mübarek olsun.
Ethem: Merhaba Efendim. Teşekkür ederim. Ben iyiyim. Siz nasılsınız?
İnönü: Genel durumumuz iyi değil. Mustafa Kemal Paşa ve Reşit Bey yanımdalar. Makine başındayız. Size genel durumu izah ederken bazı acı haberlerde vereceğim.
Ethem: Söyleyiniz efemdim. Acı da olsa gerçeği bilmek daha iyidir.
İsmet Bey: Sizinle şu görüşmeyi temin edebilmek için çok zorluğu uğradık. Bazı yerlerde şimendifer tellerinden yararlandık. Birçok yerde itibarımız yoktur. Merkezde ise kuvvetimiz kalmadı...Bulunduğunuz yerde ikinci derecedeki işleri tümen komutanı Kazım Bey'e bırakarak Geyve Boğazı'nda Ali Fuat Paşa'nın yardımına koşmanızı rica ederiz.
Ethem: Yarın Geyve'ye hareket edeceğim.

Çerkes dediği gibi yapar. Geyve'ye ulaşır ulaşmaz hemen bir taarruz planı yapar.
Çerkez Ethem'in kuvvetleri ile İstanbul hükümetinin olan İnzibatiye Kuvvetleri arasında Geyve Boğazı'nın gerisinde şiddetli bir çatışma yaşanır. Kuvay-i Seyyare büyük bir başarı kazanır.

Düzce isyanı

Çerkez Ethem kuvvetlerinin büyük bir kısmı ile birlikte Adapazarı muhitinde bulunurken Düzce yöresinde İstanbul hükümeti yanlısı yeni bir ayaklanma belirir. Çerkez anında isyan büyümeden müdahalede bulunabilmek için Hendek üzerinden Düzce'ye hareket eder. Çerkez Ethem kuvvetlerinin bu ani müdahalesi ile duruma kısa sürede hakim olunur. Çerkez Ethem biran önce Yunan cephesine dönmek istemektedir. Tam bu esnada Ankara'dan Ali Fuat Paşa aracılığıyla Çerkez Ethem'e bir telgraf gelir. Telgrafta Çapanoğullarının ayakladıkları bu yüzden acilen Yozgat'a gitmesi istenmektedir. Çerkes Ethem ise bir an önce Yunan işgalinin devam ettiği Batı Cephesine dönmeyi arzulamaktadır. Telgrafı Ethem'in ağabeyi Reşit'in Adapazarı'na gelmesi izler. Reşit Bey de kardeşi Çerkez Ethem'in Yozgat'a gitmesinde ısrar etmektedir. Çerkes Ethem'in batı cephesinde aldığı haberler, Yunanlıların işgali yayma hazırlıklarını yoğunlaştırdıkları yönünde idi. Buna rağmen Çerkez Ethem Ankara'nın ve ağabeyi Reşit Beyin ısrarlarına dayanamaz. Birliklerinin bir kısmını Yunan saldırısını karşılamak üzere Salihli'ye gönderirken kendi de Ankara'ya geçer.

Ethem Atatürk'ün yüksek konuğu

Ankara'da Ethem başta Mustafa Kemal olmak üzere iltifatlarla karşılanır.
Çerkes Ethem'in Ankara'ya gelişini Halide Edip Adıvar şöyle anlatır:
"Ethem Ankara'ya silahlı kuvvetleriyle girdiği zaman sokaklar doldurulmuştu. Adamları arasında kadınlar da vardı. Ethem büyük şevkle karşılandı. Mustafa Kemal paşa otomobilini ona verdi. Bu Ankara'da bulunan tek otomobildi. Ethem TBMM'e geldiği zaman coşkunlukla karşılandı." (Dağa Çıkan Kurt)
Çerkes Ethem Ankara'da Mustafa Kemal Paşa'nın özel konuğudur. Fevzi Çakmak ve İsmet İnönü Çerkez Ethem'i ziyarete gelirler. Sohbet konusu mevcut durum ve Yozgat isyanıdır. Bu toplantıda Çerkes Ethem ile İsmet İnönü ilk kez yüzyüze gelmektedirler. Konuyu İsmet İnönü açar. Bizim Yozgat dolaylarındaki ayaklanışı ne yazık ki kökünden söndürecek bir gücümüz kalmamıştır. Bu gerçeği acı da olsa aramızda açığa vurmalıyız. (H.İzzettin Dnoma, Kutsal İsyan c.7 sayfa 219)
Ankara'da gerçekleşen bu toplantı ve tartışmaya ilişkin olarak Çerkes Ethem hatıralarında oldukça ayrıntılı bilgi verir:
"İsmet Bey: İstirahate olan ihtiyacınıza rağmen ziyaretçiler üşüşmeden mevcut önemli sorunlar hakkında lütfen görüşmelere başlayalım. Bilhassa malum olan şu isyan meselesi hakkında yolumuzu ve kararımızı tespit edelim ki, istiharati kalp ve sukuneti fikirle hem istiharatinizin teminine ve hem de diğer musahafemize sıra gelsin.(....) Son istirhamımız üzerine, Eskişehirden cepheye sevkiyatınızın geri bıraktırılmasına dair emir vermeye herhalde unutmamışsınrızdır."

Çerkes Ethem: Evet, cepheye olan asker sevkiyatımız zaten genel değil. Yozgat cihetine ilişkin düşüncenizi dikkate alarak kuvvetlerimin çoğunu Eskişehir'de tutuyorum.

Zaten Ankara'yı ziyaretler maksadım da daha çok benim önemsiz gördüğüm ve sizin pek çok önem verdiğiniz Yozgat cihetindeki isyanın derecesini hakkıyla anlamak, sonra Yunan cephesine dair tehlike arzeden şüphelerimle mukayase ederek ona göre çok önemlisini tercih ederek, yahut mümkün mertebe her iki ciheti de ihmal etmeyerek hatasızca bir karar vermemiz içindir.
Fevzi Paşa: Biz hiç ihtimal vermeyiz ki, Yunan ordusunun ciddi bir taarruzu karşısında bulunmuş olalım. Eğer Yunanlıların öyle bir niyeti ve yeteneği olsaydı, bu taarruzu 3 aydır devam eden iç ihtilallerimizin şiddetli geçen safhaları sırasında yapmaları lazım gelirdi.
İsmet Bey: Bununla beraber biz cepheleri de ihmal etmek taraftarı değiliz. Asıl gaye ve amacımız vatanı düşman ayağından temizlemektir. Yunan ordusu en tehlikelisidir. Bu böyle olmakla beraber, iç sorunlarda çok önemli bir esas teşkil eder. Bizim Yozgat ve civarındaki isyanı kökünden söndürmeye maalesef bir kuvvetimiz kalmamıştır.



Not: Bu yazı C.Kutay'ın Çerkez Ethem Dosyası'ndan özetlenmiştir.(Fehim Taştekin)
http://www.kafkas.org.tr/analiz/cerkesethem.html#7
_________________
Çerkesya Yurtseverleri - Kayseri
Ben Halkım İçin Özgürlük İstiyorum
çerkez - kafkasya - adige - çerkez müzikleri
admin
admin
kulanıcılar
çerkes ethem bey Shanex10
çerkes ethem bey Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: çerkes ethem bey

Paz Ocak 22, 2012 7:42 pm
ÇERKES ETHEM YUNAN ORDUSU'NA SIĞINIYOR
Mehmet Zeki Ulupınar

Çözülmekte olan bir devlet sisteminin yerine bir yenisi doğarken ve bu arada esas olarak halkın gönüllü katılımına dayanan yeni bir askeri örgütlenme biçimlenirken geçmişin profesyonel kadroları dışında yeni askeri önderler ortaya çıkar.

Henüz düzenli ordunun olmadığı veya varolan askeri kuvvetlerin bu tür bir örgütlenme modeline ulaşmadığı koşullarda ancak bir gerilla mücadelesinden söz edilebilir.

Daha önce askerlikle profesyonel bir ilişkisi olmamasına karşın doğal askeri yetenekleri ve cesaretleriyle sivrilerek gerillalara komuta eden bu yeni askeri önderlerin kaderi bir noktada yol ayrımına gelir; ya kendilerinin yönetimindeki birlikler düzenli birliklere dönüşerek yeni devletin askeri liderleri durumuna gelirler ya kendi dışlarındaki bir takım odakların inisiyatifiyle örgütlenmesini tamamlayan düzenli birliklere katılarak onların bir parçası olurlar ya da çözülmekte olan devletin yanı sıra doğmakta olan yeni devlete de isyan edip, güçleri yeterse "kahraman" yetmezse de "hain" olarak tarihe geçerler!

Hiç kuşkusuz bu yol ayrımında tutulacak yolun sonunu ve dolayısıyla tarih tarafından nasıl anılacaklarını belirleyen şey kendi yetenek ve cesaretlerinden önce toplumsal koşullardır. Bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde de olsa çıkarlarını savundukları sınıfların tarihsel olarak sahip oldukları güç ve örgütlenme düzeyidir.

1919-1922 yılları arasında Türkiye"deki milli mücadele gelişirken Osmanlı devleti dağılıyor ve yerine "millete dayandığını", siyasal meşruiyet kaynağının millet olduğunu söyleyen yeni bir devlet sistemi adım adım kuruluyordu. İşte daha bu sürecin başlarında, henüz Ankara"daki yeni merkezin elinde ciddi bir askeri kuvvet olmadığı sıralarda Batı Anadolu"daki Yunan işgaline karşı ortaya çıkan "milli direniş" bir yandan Ege"deki efelerin çetelerinde, bir yandan da Çerkes Ethem"in kuvvetlerinde ifadesini bulacaktı. Bunlar milli mücadelenin gerilla örgütlenmesiydi.

Bandırmalı bir Çerkes ailesinin üç çocuğunun en küçüğü olan Ethem, Birinci Dünya Savaşı sırasında orduya katılmış ve ancak başçavuşluğa kadar yükselebilmişti. Mütarekeden sonra köyüne dönen Ethem"in ağabeyleri Tevfik ve Reşit de orduda subaydı. Yunan işgalinin ardından harekete geçen Ethem önce eski İzmir Valisi Rahmi"nin oğlunu kaçırarak 50 bin lira fidye almış ve daha sonra da civardan 300 kişilik bir müfreze örgütleyerek Yunan kuvvetlerine karşı mücadeleye girişmişti.

Salihli cephesinde Yunan askeri birliklerine karşı düzenlediği gerilla saldırılarıyla kısa sürede ünlenen Çerkes Ethem"in emrindeki kuvvetlerin sayısı da giderek artacak ve süreç içinde Kütahya ve havalisine egemen duruma gelirken "Kuvvayı Seyyare Umum Kumandanı" olacaktı.

Henüz Ankara"nın yeni bir iktidar merkezi olarak kendini kabul ettirmediği ve emrinde de önemli bir askeri kuvvet bulunmadığı 1920 yılının başlarında Batı Anadolu"da en önemli kuvvet Çerkes Ethem"di. Nitekim Ankara"daki harekete karşı gelişmeye başlayan yerel isyanların birçoğu Çerkes Ethem tarafından bastırılmıştı. İlk olarak 16 Şubat 1920"de Balıkesir taraflarında İkinci Anzavur isyanını bastıran Çerkes Ethem"in Kuvvayı Seyyare"si ardından Geyve, Adapazarı, Düzce ve Bolu bölgesindeki tüm isyanları bastıracaktı.

Bu isyanları gerilla birlikleri niteliğindeki Kuvvayı Seyyare"nin bastırabilmesi ve bu arada saflarını genişletmesi anlaşılır bir durumdu. Çünkü bu birlikler gönüllü savaşçılardan oluşuyor, uzun yıllardır süren savaşlar sonucunda halkta subaylara ve düzenli orduya karşı oluşan tepkiyi çekmiyor ve sahip oldukları olanaklar -giyim-kuşam, yiyecek, içecek- açısından da sefalet içindeki yoksul kitlelere cazip geliyordu. Dağınık durumdaki düzenli ordu askerleriyle karşılaştırıldığında Kuvvayı Seyyare çok daha iyi donatılmış durumdaydı.

Ordudaki askeri disiplin ve hiyerarşinin yol açtığı baskı ve eziyetten de uzak olan bu kuvvetlere halktan insanların katılımı mümkün oluyordu. Birçok yerdeki isyancılar karşılarında düzenli ordu askerlerini değil de aslında aynen kendileri gibi olan müfrezeleri gördüklerinde kolayca onların safına geçebiliyorlardı.

Zaten birçok yerde de isyanların elebaşılarını cezalandırdıktan sonra geri kalanlara hoş görüyle yaklaşılıyordu. Bu arada yöredeki zenginlerden, eşraftan alınan haraçlar bir adalet duygusuna da hitap ediyor ve yoksulların Kuvvayı Seyyare"ye daha farklı gözle bakmasında önemli bir rol oynuyordu.

1920 yılında Şubat"tan Mayıs"a kadar Marmara ve Ege bölgesindeki isyanlarla uğraşan ve tümünü de bastıran Çerkes Ethem ve kuvvetlerine Haziran ayında Yozgat yolları göründü. Çünkü Yozgat"ta isyan eden Çapanoğulları şehri ele geçirmişti ve yeni katılımlarla hareket bölgede yayılıyordu. Yozgat bölgesindeki isyanı bastırmak üzere Meclis tarafından Ankara"ya davet edilen Çerkes Ethem, Mustafa Kemal Paşa da dahil olmak üzere o sırada Ankara"da bulunan milli mücadelenin önder kadrosuna yukarıdan bakıyordu. Çünkü silahlı kuvvet kendisindeydi ve anlı-şanlı paşaların emrinde henüz pek bir kuvvet yoktu.

Zaten bunun için Ege"de Yunan kuvvetleri karşısında bulunan Kuvvayı Seyyare Ankara"nın doğusundaki isyanı bastırmak için çağrılmıştı. Nitekim Yozgat"a geçerken Ankara"daki paşalarla -Mustafa Kemal, Fevzi, İsmet, Refet- yapılan görüşmelerde eski başçavuş, yeni gerilla komutanı Ethem bir hayli sert eleştirilerde bulunacak ve paşalar bunu unutmayacaktı!

Yozgat isyanını da kısa sürede bastıran Çerkes Ethem asilerin bir bölümünü de kuvvetlerine katarak Ankara"ya döndü. İsyanın sorumlularının yargılanması için kurduğu mahkemede Ankara Valisi Yahya Galip"in de yargılanmasını istedi. Çünkü Yahya Galip, Çapanoğulları ile işbirliği yapmış, Kuvvayı Seyyare"nin üzerlerine geldiğini önceden bildirmişti.

Bu durum açığa çıkınca da valinin yargılanması gerekliydi ve cezasının ölüm olacağı da açıktı. Ancak aynı zamanda Mustafa Kemal"in yakınlarından olan Yahya Galip"in Çerkes Ethem"in "halk mahkemesi" tarafından yargılanmasına Ankara izin vermedi. Sadece valilik görevinden alarak olayı geçiştirmeye çalıştılar.

Bunun üzerine öfkelenen Çerkes Ethem"in Ankara"ya geldiğinde "Büyük Millet Meclisi Reisini Meclisin kapısında asacağım" dediği rivayet olunur. Ayrıca Miralay Refet Bey"in de isyanın bastırılmasında hiçbir katkısı olmadığı gibi, kendisi savaşırken Çorum"da saklandığını ileri süren Ethem onu da mahkemeye sevk etti ama sonra araya girenlerce sorun çözümlendi.

Yozgat isyanının bastırılmasıyla birlikte iyice ünlenen ve hatta Meclis tarafından kendisine "milli kahraman" unvanı verilen Ethem, Temmuz ortasında Ankara"ya döndüğünde Mustafa Kemal Paşa Ankara"da bulunmamayı tercih edecekti. Garp Cephesi"ndeki durumu yerinde görmek üzere Ankara"dan ayrılarak Eskişehir"e giden Mustafa Kemal Paşa o sıralarda Ethem"le karşılaşmak istemedi.

Ethem Eskişehir"e geldiğinde ise Mustafa Kemal Afyon"a geçmişti. Böylece Ankara ile birlikte hareket eden en önemli gerilla komutanı ile Millet Meclisi Reisi o günlerde köşe kapmaca oynarken varolan gerginliğin azalması için de gereken zaman kazanılmış oldu.

1920 yazında ününün ve gücünün doruğunda bulunan Çerkes Ethem"e milli mücadelenin önderliğini üstlenen kadronun uzun süre tahammül etmesi pek mümkün değildi. İşgal ettiği alanı genişleterek ilerlemeye devam eden Yunan ordusunun ancak düzenli bir orduyla durdurulabileceği görüşüyle varolan askeri kuvvetlerin hızla yeniden örgütlenmesini ve tam anlamıyla bir milli orduya dönüşmesini savunan Ankara"daki paşalar Çerkes Ethem"in direnişiyle karşı karşıya geldiler.

Aslında olayların gelişimi içinde böylesi bir yol ayrımına gelinmesi kaçınılmazdı. Ankara"daki paşalara güvenmemekle birlikte aralarında bir iktidar mücadelesinin de gelişmekte olduğunu gören Çerkes Ethem, kuvvetlerinin düzenli ordu birliklerine dönüşmesine de, kendisinin ve adamlarının paşaların komutası altına girmesine de karşı çıktı.

Bu güçlü gerilla liderini imha etmeden askeri otorite olunamayacağını gören Mustafa Kemal de Yunan kuvvetleriyle ciddi bir çarpışma öncesinde Kuvvayı Seyyare"nin dağıtılmasını zorunlu görüyordu. Nitekim sorunun barışçı yollardan çözümü için yapılan bir dizi görüşme ve tartışmanın ardından Mustafa Kemal 27 Aralık 1920"de Garp Cephesi Komutanlığına Çerkes Ethem"in kuvvetlerinin imha edilmesini emretti.

Artık bir tür iç savaş başlayacaktı ve bir ay kadar süren bu savaşın başlangıcında Çerkes Ethem"in kuvvetleri yaklaşık 5 bin kişi, düzenli ordu birlikleri de 15 bin kişiydi. Çeşitli çarpışmalar sonucunda Kuvvayı Seyyare yenilgiye uğradı. Milli mücadelenin başlangıcında çok önemli bir rol oynayan, Büyük Millet Meclisi tarafından "kahraman" ilan edilen, Yunan ordusuna karşı ilk önemli direnişi örgütleyen Çerkes Ethem sonuçta Yunan ordusuna sığınmaktan başka çare bulamadı.

Çoğunluğu Çerkeslerden oluşan kuvvetlerinin yarısına yakınıyla birlikte 26 Ocak 1921"de Yunanlılara teslim olurken, diğer yarısı ise Ankara"nın çağrısına olumlu yanıt vererek düzenli ordunun saflarına katıldı.

Nazım Hikmet "Kuvayı Milliye Destanı"nda; "Ve 29 Aralık Kütahya/ 4 top/ ve 1800 atlı bir ihanet/ yani Çerkes Ethem/ bir gece vakti/ kilim ve halı yüklü katırları/ koyun ve sığır sürülerini önüne katıp/ düşmana geçti/ Yürekleri karanlık/ kemerleri ve kamçıları gümüşlüydü/ atları ve kendileri semizdiler.../ Ateşi ve ihaneti gördük" diye yazacaktır ama Çerkes Ethem"in tasfiyesinden iki gün sonra, 28 Ocak"ı 29 Ocak"a bağlayan gece Mustafa Suphi ve arkadaşlarının da topluca bıçaklanarak Karadeniz"in sularına gömülmesini acaba basit bir rastlantı olarak mı görmektedir?

Çerkes Ethem"in ünlü Yeşilordu ile bağlantıları nedeniyle Bolşevizme eğilim gösterdiği iddiaları varsa da bunların pek ciddiye alınabilmesi mümkün değildir. Ama aynı zamanda Kuvvayı Seyyare"nin bir halk örgütlenmesi, asıl örgütleyici çekirdeği ve gücü etnik olarak Çerkeslere dayanan bir "aşağı tabaka" hareketi olduğu da ortadadır. Bu yoksul kesimin çeşitli özlemlerinin yanı sıra öfkelerini, tepkilerini ve zaaflarını da yansıtması doğaldır. Ya milli mücadele önderliğinin emrine girecekler ya da tasfiye olacaklardı. Birincisini kabul etmeyince ikincisi oldu.

Öte yandan Bakü"den yola çıkan komünistler ise Ankara"daki önderliğe yardımcı olmak, birlikte mücadele etmek için geliyorlardı. Ama sonuçta Ankara açısından onlar da güvenilir değillerdi. Dünyada hızla yayılmakta olan Bolşeviklik Mustafa Suphi ve arkadaşları aracılığıyla Ankara"da güçlü bir temsil gücü kazandığında olayların nasıl gelişebileceği tahmin edilemezdi.

Sonuçta bu iki odağın da hemen hemen aynı günlerde tasfiye edilmesi pek de bir rastlantı olmayacak, milli mücadelenin önderliğini ne eski bir başçavuşla, ne de komünistlerle paylaşmaya niyeti olanlar, hareketi kendi bildikleri doğrultuda ve herhalde koşulların da dayattığı biçimde götüreceklerdi.

Ulaştıkları yerde ve kurdukları yeni devlet sisteminde ne komünistlere yer olacaktı, ne de gerillalara...


_________________
Çerkesya Yurtseverleri - Kayseri
Ben Halkım İçin Özgürlük İstiyorum
çerkez - kafkasya - adige - çerkez müzikleri
admin
admin
kulanıcılar
çerkes ethem bey Shanex10
çerkes ethem bey Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: çerkes ethem bey

Paz Ocak 22, 2012 7:43 pm
Pşevu Ethem Bey
(1886-1948)

Büyük Çerkes sürgününde Kafkasya'nın Şapsığ yöresinden göçederek Bandırma'ya yerleşen bir Adıge ailesindendir. 1886 yılında Emre Köyü'nde doğdu. Pşevu Ali Bey'in oğludur. Rüşdiyeyi ve Küçük Zabit Mektebi'ni bitirdi. Balkan Savaşları'na katılarak yaralandı.

Birinci Dünya Savaşı'nda Sencer Eşref Bey'in yönetimindeki Teşkilat-ı Mahsusa'da çalıştı. Dr.Hanakhe Reşit Bey'in (Diyarbekir Valisi) ve Aşharuva Rauf (Orbay) Bey'in emrinde Irak ve İran'da görev yaptı. Bu arada yaralanarak Bandırma'ya döndü. Mütareke devresinin başlangıcında İzmir yöresinde bazı siyasi eşkıyalık olaylarına adı karıştı. Yunanlıların İzmir ve çevresini işgali üzerine Anadolu'ya geçen Aşharuva Rauf Bey'in ve Zaraho Bekir Sami Bey'in uyarılarıyla Yunanlılara karşı eyleme geçti. Ağabeyleri Reşit ve Yüzbaşı Tevfik Bey'lerle birlikte Bursa ve Balıkesir yöresindeki Kafkas göçmenleri arasından topladığı gönüllülerle önce Ayvalık, sonra da Akhisar ve Salihli yörelerinde Yunanlılara karşı savaştı. Örgütçü yeteneğiyle diğer bazı Kuvay-ı Milliye çetelerini de tasfiye edip kendi güçlerine katarak Yunanlılara karşı sağlam bir cephe oluşturdu. Yunan ilerlemesinin "Milen Hattı" üzerinde durdurulmasında en büyük rolü aldı. Emrindeki atlı güçlere 14. Kolordu Komutanı Met İzzet Yusuf Paşa tarafından "Kuvay-ı Seyyare" adı verilmişti. 1920 yılı boyunca birlikleri, zaman zaman Yunan cephesine çekilerek Marmara yöresi ve İç Anadolu'daki karşı ihtilal hareketlerinin bastırılmasında vurucu güç olarak kullanıldı. Bu suretle TBMM'nin toplanarak ülkenin kaderini eline almasında önemli bir rol oynadı.
Düzce, Adapazarı, Çorum, Yozgat gibi ayaklanma bölgelerinden toplayarak güçlerine kattığı yeni gönüllülerle daha da güçlenerek TBMM hükümetinin dayanağı en güçlü Kuvay-ı Milliye Komutanı haline geldi. Kendisine resmen "Milli Kahraman" ünvanı verilerek TBMM'nde ayakta karşılandı. Fakat birliklerinin kendine özgü yapısı ve genellikle Kafkas göçmenlerinden oluşması kuşkular yarattığı gibi, ayaklanma bölgelerinde verdiği yersiz idam kararları ve köyleri yaktırması hemşehrileri arasında da kendisine karşı antipati uyandırmaya başlamıştı. İç Anadolu'da Çapanoğulları'nın yönlendirdiği karşı ihtilal hareketini bastırmak için Yozgat yöresinde bulunduğu sırada, Yunanlıların iki koldan saldırıya geçerek Bursa, Balıkesir ve Uşak yörelerini işgal etmeleri üzerine tekrar bu cepheye çağrıldı. Düşman saldırısının durdurulmasında büyük başarısı görüldü ve Demirci yöresindeki savaşlarda üstün Yunan güçlerine karşı büyük bir başarı kazandı. Batı Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa'nın Moskova Büyükelçiliği'ne atanarak yerine İsmet Bey'in getirilmesinden sonra Ethem Bey ve kardeşleri ile Mustafa Kemal Paşa ve hükümet arasındaki anlaşmazlıklar belirginleşmeye başladı. Bir yandan Nizami Ordu'nun güçlendirilmesi için bir engel olarak görülen Kuvayı Seyyare öte yandan da Anadolu ihtilaline el koymaya çalışan sol akımlar ve Enver Paşa taraftarları için hazır bir potansiyel olarak değerlendiriliyordu.
Pşevu Ethem Bey'in Yozgat ayaklanmasının bastırılması sırasında hükümet üzerinde giriştiği bazı güç gösterilerinden de kuşkulanan Mustafa Kemal Paşa, sol eğimli Yeşilordu Cemiyeti gibi Kuvayı Seyyare'yi de dağıtmaya karar vermişti. Durumu değerlendiremeyen Ethem Bey ve kardeşleri çeşitli olaylar karşısında yaptıkları hissi çıkışlarla siyasi hasımlarının eline yeni kozlar verdiler. Met Yusuf İzzet Paşa, Hakkı Behiç Bey gibi aydın ve niyetli hemşehrileri tarafından kendilerine yapılan bazı uyarıları da değerlendiremediler. Böylece 1920 yılı sonunda, Mustafa Kemal Paşa, bir yandan Pşevu kardeşleri gelen giden kurullarla oyalarken bir yandan da meclise haber vermeksizin Batı Cephesi birliklerini Kuvayı Seyyare üzerine sevketti. Diğer düzensiz Kuvayı Milliye güçlerinden de bir yardım sağlamayan ve Yunana orduları ile Türk Nizamı orduları arasında sıkışan Ethem Bey, Yunanlılarla bir mütareke yaparak küçük çarpışmalarla geri çekilmeye başladı. Bu arada infiale kapılarak TBMM'ne çektiği hakaretamiz telgraf, TBMM'nde bütünüyle aleyhine dönmesine neden oldu. Lozan Anlaşması'ndan sonra da 150'lik listeye dahil edildi. Bunun üzerine önce Mısır'a sonra da Ürdün'e giden Ethem Bey buradaki Kafkas göçmenleri arasında sessizce yaşadı. Kardeşlerinin aksine, 150'liklerin affından sonra da Türkiye'ye dönmedi. 1948 yılında Amman'da öldü ve bir Çerkes mezarlığına gömüldü.

* Bu yazı Sefer E. Berzeg'in Çerkes Göçmenleri II adlı kitabından derlenmiştir

_________________
Çerkesya Yurtseverleri - Kayseri
Ben Halkım İçin Özgürlük İstiyorum
çerkez - kafkasya - adige - çerkez müzikleri
admin
admin
kulanıcılar
çerkes ethem bey Shanex10
çerkes ethem bey Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: çerkes ethem bey

Paz Ocak 22, 2012 7:43 pm
ÇERKES ETHEM: İHANETİN PSİKOLOJİSİ
Kaan Arslanoğlu
haber.sol.org


Geçenlerde çok merak ettiğim bir konuda iki kitabı peş peşe okudum: 1- Çerkes Ethem, Ahmet Efe, Bengi Yay., 3. baskı 2009, 795 sayfa, 2- Baki İlk Selam-Çerkes Ethem, Emrah Cilasun, Agora Kitaplığı, 3. baskı 2009, 242 sayfa.

Türkiye’de tüm sosyalistlerin kafasında tarihten gelen sorulardır:

Çerkes Ethem ve Yeşil Ordu’nun yenilgisiyle bir fırsat mı kaçırılmıştır sosyalizm için? Resmi tarihin “Çerkes Ethem’in ihaneti” kurgusu yalana mı dayanmaktadır?

Kitapları okuduktan sonra kuşkularım ortadan kalktı. Artık bazı saptamaları net yapabilirim: Çerkes Ethem ve yandaşları emperyalizmin kalıcı işbirlikçileri olmaları dolayısıyla, ulusal hainlikleriyle birlikte sosyalizmin ve halkın düşmanıdırlar. Çerkes Ethem hiçbir zaman sosyalist olmamıştı, olmaması da bir yerde sosyalizmi korumuştur, sadece komünistlerin kendi birlikleri içinde faaliyet göstermesine izin vermiş bir sosyalizm sempatizanıydı.

Ethem Bey’in sosyalizm sempatizanlığı kötü bir şey midir? Tek başına elbette hayır. Ethem Bey’in Kurtuluş Savaşının ilk direnişçileri içinde yer alması, iç isyanları Millet Meclisi emriyle “başarılı” bir biçimde bastırması, işgalci Yunan birliklerine karşı ilk çatışmaları gerçekleştiren en büyük askeri gücü örgütlemesi olumsuz mudur? Tabii ki olumludur ve onun kurtuluş savaşına hizmetleri unutulmamalıdır.

Problem onun ve kardeşlerinin kişiliğindedir. Özellikle Ethem kişiliği burada belirleyici rol oynar. Karizmatik bir liderdir Ethem. Gözü pek, zekası bir çete yöneticiliğine yetecek oranda gelişmiş, astlarına güven veren, acımasız, kendine aşırı güvenen, kendini aşırı beğenen, çete yöneticiliği bağlamında bir askeri cesaret ve yeteneğin her şeyi çözebileceğine inanan, yurdunu kendi bakış açısıyla seven ve bu doğrultuda özverili, yeniliklere açık, ama az eğitimli ve kendini hiçbir felsefeyle, ahlaksal ilkeyle bağlamayan, bağlayamayacak bir kişilik.

Narsistik-psikopat, karışık tipte kişilik bozukluğu gösteren siyasi liderlerde çok benzer tablolarla karşılaşırız. Bugün bir Kürtçü liderle ne kadar benzer bir kişilik Ethem kişiliği. Başka bir “ılımlı” İslami liderle de kısmi benzerlikler söz konusu. Birçok işbirlikçi lider, kendi zihinlerinde doğruyu temsil ettiklerine inanırlar. Kendi ölçü ve ahlak uzamlarında bir halk, millet, yurt sevgisine sahiptirler. Kendilerinin halka fedakarca hizmet ettiklerini düşünürler. Asla işbirlikçi değillerdir ruh dünyalarında; sadece büyük amaç için siyasi taktiklere başvurmakta, geçici ve zorunlu birliktelikler yaşamaktadırlar. Akıllı kendileridir hesapta, başkalarını kullanırlar, o sırada güya kendilerini kullandırtmazlar.

Bakın Çerkes Ethem’e: Sosyalizm sempatizanıdır, aynı zamanda şeriatçı dindar. Yunan’a karşı en kararlı savaşandır, ama ilk sıkıştığında Yunan’la gizlice görüşmeye başlayan. İngiltere, Fransa’nın bu ülkedeki emellerini en iyi bilen ve ona karşı mücadele eden, ama hiç olmayacak zamanlarda onlarla görüşmekten, pazarlıktan kaçınmayan. Çerkes milliyetçisidir, ama Çerkeslere büyük kötülük yapan, onları asan, öldüren, aldatan. Yoksul köylünün zenginlere karşı hakkını koruyan odur, ama yoksul köylüyü acımasızca soyan, katleden de kendisidir. Pazarlık ettiği çevreleri aldattığını sanır, ne ki o çevreler bin tane Ethem’i ceplerinden çıkarır.

Psikopat ya da ağır tipte kişilik bozukluğu gösterenlerde doğru için tek ölçüt, o anki kendi duygularıdır. Güvenilecek tek otorite kendi benlikleridir. Onlar neyi ne zaman yapsalar, o doğrudur. Karizmatik ve büyük lider olmak için elbette normal dışı ve belli özellikleri çok ileri fırlamış bir kişilik gerektir. Yüksek bir özgüven, coşku, cesaret. Ancak bu hissedildiği zaman, kadrolar ve kitle lidere güvenmeye başlar. Ama bunların dışında bir de liderlik zekası denen şey vardır. Zihninizin bir yanı çılgıncasına ilerle diyecek, bu yanı kitlelere aksettikçe güven ve coşku uyandıracak; ama zihninizin başka bir yanı onu dizginlemeye, akılcı yollara akmaya zorlayacak. Ağır kişilik bozukluklarında zekayı kıt gibi gösteren ve sonuçta aklı kısıtlayan şey, denetim mekanizmasının zayıflığıdır. Nitekim Ethem, bu düzeneğinin zayıflığı nedeniyle çılgınca hatalar yapmıştır peşi sıra.

Nedir? Çerkes isyanları dahil isyanları bastırmada aşırı zalimlik göstermesi ve Çerkeslerin de önemli bölümünün düşmanlığını kazanması. Emrindeki çetelerin halkı soymasına engel olmaması, bunu örgütlemesi. Kurtuluş güçleri safında savaşırken Padişah güçleri ve İngiliz ajanlarıyla ilişkisini sürdürmesi. Düzenli ordu fikrinin uygulama şansını önemsememesi, kendi çetelerine aşırı güven. Düzenli ordu üstüne gelir gelmez Yunan’la pazarlığa başlaması. Yunan’a teslim olmadan Yunan’la eşgüdüm halinde Türklerle savaşması. Yenileceğini anlayınca aşırı korkuya kapılması ve Yunan’a teslim olması. Teslim olduktan sonra yıllar boyu işbirlikçiliğin hemen tüm vecibelerini yerine getirmesi. Birliklerinin Yunan’la birlikte kurtuluş güçlerine karşı savaşması. Kendisinin ve kardeşlerinin Çerkes Konferansı toplayarak ve başka yollarla, Kemalizm!i bahane ederek, kurtuluş savaşına karşı silahlı ve siyasi mücadeleyi Yunanlıların koynunda, bol para alarak sürdürmesi. Bu faaliyetleri ölünceye dek, İngiltere ve daha sonra Fransa’yla işbirliği içinde Cumhuriyet’e karşı devam ettirmesi. (Ethem Yunan’a sığındıktan sonra sosyalizmi tümden unutmuştur!)

İki kitapta da bu yolda inandırıcı belgeler sunuluyor. İkincisinin Ethem’i destekler yönde sonuçlara vardığını anımsatmalıyım. Fakat belgeselciliği dürüsttür Cilasun’un. Yine de tarihsel olaylar, insanın kesin yargıya varmasını sağlayacak denli kesin belgelerle desteklenmedikçe kavranamaz. Ne var ki, ancak sonlara doğru, Çerkes Ethem’in kendi elinden çıkma risalesini okumamla birlikte, tamam durum budur diyebildim. Eğer bu risale doğruysa (yeğeninin torunu Cilasun böyle olduğunu söylüyor) Ethem kişiliği tüm netliğiyle karşımızda.

Söz konusu risalede “hiçbir hata” yapmamış, kendini ve onca yaptıklarını hiç sorgulamamış, en ufak vicdan azabı yaşamayan, yaşamı boyunca ben ne yaptım dememiş çok tipik bir ağır anti-sosyal kişilik görüyoruz. Ethem Bey, risaleyi yazarken Sefer Berzeg’i düşünmüş müdür acaba?

Düşünmüşse de hak ettiğini buldu, diye düşünmüştür. Ethem kafasını ihanete takmış. Hain olduğunu bal gibi biliyor bir yanı, hainlik takıntısı bende değil, Ethem’de, zihninin öte yanı hainliği başkasına yansıtmaya çalışıyor ümitsizce. Kısa belgede otuz kereden fazla “hain” ve “ihanet” sözcükleriyle Mustafa Kemal’i suçluyor. Bir o kadar sayıda “aşağılık”, “iğrenç” sözcüklerini kullanıyor. Evet, bu Ethem, Sefer Berzeg’i keyif tatmini için astıran adamla aynı kişi olabilir.

Sefer Berzeg olayındaki iddialar şunlardır: Sefer Bey, padişahçı Düzce isyanının ele başıdır. İsyan Ankara’yı tehdit edecek boyuta dek genişler. İsyanın üstüne Çerkes Ethem ve Refet Bey gönderilir. Durumun ciddiyetini idrak eden Sefer Bey, Refet Bey’le buluşur ve teslim olmayı kabul eder. Durum Ethem’e bildirilir, Ankara anlaşmayı onaylar. Mudurnu’da Refet Bey, Sefer Berzeg’i uyarır: Ethem’e güvenmemesini ve Düzce’ye dönmekte acele etmemesini söyler. Sefer Bey dinlemez, döner. Ethem hiç çatışma çıkmaksızın Düzce’ye girer ve anlaşmaya aykırı olarak Sefer Bey’i ve çoklarını tutuklar. O akşam (26 Ocak) Mustafa Kemal kimsenin idam edilmemesini isteyen bir telgraf gönderir Düzce’ye. Ethem bu telgrafı görmezden gelir ve 27 Ocak sabahı Sefer Bey’i ve başka 14 kişiyi astırır. 28 yaşındaki Sefer Bey’in idamını bizzat izler. Daha çirkin şeyler de söylenmektedir trajik olay hakkında. Sefer Bey’in yakınlarına göre Ethem Bey, Sefer Berzeg’in eşi Nuriye Hanım’ı, Sefer Bey’le evlenmeden önce istetmiş, kızın ailesi onun Ethem’le evlenmesine izin vermemiştir. Nuriye Hanım’ın Sefer Bey’le evliliği gündeme gelince Ethem öfkelenir. Sefer Bey’le, İstanbul’da Borsa Kıraathanesi’nde kavgaya tutuşur. Birkaç yıl sonra da meşum yolla intikamını alır. Nuriye Hanım, eşinin idamından ötürü ölünceye dek kendini suçlamış, Ethem’i lanetlemiştir.

İşbirlikçi ruh: Bugün aydınlarımız arasında yaygın. Liderlerinkinin aksine aydınlarımızda işbirlikçi ruhun gelişmesi için ileri bir psikopati gerekmiyor. Sıradan insan için işbirlikçilik basit bir zihinsel oynamayla mümkün. En kolay yolu Fotoshop yöntemi. 'Büyük resim’de tam ortada duran ve her tarafa kollarını uzatmış 'emperyalizm’i fotoshopla hoop silersiniz, alttaki, halkın bedenleri üstünde koşturan küçük güçlerden birini düşman, ötekini dost görürsünüz, olur biter.

Ragıp Zarakolu bakın Cilasun’un Ethem’i destekleyen kitabını tanıtırken ne diyor: “Ethem’in ‘düşmana kaçma’ diye nitelenen davranışı ise, katledilme tehlikesi karşısında başvurduğu basit bir ‘siyasi iltica’ olayıdır.” Ne güzel değil mi! Bu vesileyle Türkiye’de 80 sonrası “siyasi ilticacı” olarak gidenlerden bir bölümünün Avrupa için çalışır siyasi ajanlara dönüşmesinin mekanizmasını kavrıyoruz. Peki Ethem’e atfedilen kahramanlıklardan çoğunu gerçekleştiren, Ethem’in sağ kolu Parti Pehlivan Ağa neden Yunan’a sığınmamış? Kemal güçlerine de katılmadığı halde Cumhuriyet’ten sonra Ege’de yaşayarak niye sağ kalmış?

Pınar Selek ise Özgür Politika’da aklımızı iyice açıyor: “Kitabı okurken Çerkes Ethem sorununun kişilerin ya da çetelerin isyanından değil, Osmanlı ve Türkler tarafından Çerkes olarak adlandırılan Adige cemaatinin Kemalist iktidar tarafından bir tehdit unsuru olarak algılanmasından kaynaklandığını görüyor, Adigelerin sürgün topraklardaki karmaşık yolculuğuna dair işaretleri ediniyor, hisleriyle bağ kuruyorsunuz… Cilasun, Çerkes Ethem olayında devlet içi çeteleşmeyi, çete-ordu ilişkilerini, doğrular adına daralan ve kendine her şeyi hak gören Kemalist-ittihatcı-saltanatcı-devletci geleneği, kutsallıkları koruma adına gizliliğe ve gruplaşmalara dayalı siyaset geleneğini açık ediyor.”

Selek’e göre, İngiliz, Yunan, Fransız işgali, halkın yabancılarca doğrudan katli yok, sadece devlet ve çeteler arasında iğrenç çelişkiler var. Günümüz işbirlikçileri de Ethem gibi kendilerini akıllı sanırlar. Yabancıların yüksek olanaklarından yararlanırlar, ama kendilerini kullandırtmadıklarını, cin fikirle onları kullandıklarını düşünürler. Fakat eskiden işbirlikçiliğin akla uydurumu zordu, şimdi çok kolay.

circassiancenter

_________________
Çerkesya Yurtseverleri - Kayseri
Ben Halkım İçin Özgürlük İstiyorum
çerkez - kafkasya - adige - çerkez müzikleri
admin
admin
kulanıcılar
çerkes ethem bey Shanex10
çerkes ethem bey Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: çerkes ethem bey

Paz Ocak 22, 2012 7:44 pm
ÇERKES ETHEM: İHANETİN PSİKOLOJİSİ
Kaan Arslanoğlu
haber.sol.org


Geçenlerde çok merak ettiğim bir konuda iki kitabı peş peşe okudum: 1- Çerkes Ethem, Ahmet Efe, Bengi Yay., 3. baskı 2009, 795 sayfa, 2- Baki İlk Selam-Çerkes Ethem, Emrah Cilasun, Agora Kitaplığı, 3. baskı 2009, 242 sayfa.

Türkiye’de tüm sosyalistlerin kafasında tarihten gelen sorulardır:

Çerkes Ethem ve Yeşil Ordu’nun yenilgisiyle bir fırsat mı kaçırılmıştır sosyalizm için? Resmi tarihin “Çerkes Ethem’in ihaneti” kurgusu yalana mı dayanmaktadır?

Kitapları okuduktan sonra kuşkularım ortadan kalktı. Artık bazı saptamaları net yapabilirim: Çerkes Ethem ve yandaşları emperyalizmin kalıcı işbirlikçileri olmaları dolayısıyla, ulusal hainlikleriyle birlikte sosyalizmin ve halkın düşmanıdırlar. Çerkes Ethem hiçbir zaman sosyalist olmamıştı, olmaması da bir yerde sosyalizmi korumuştur, sadece komünistlerin kendi birlikleri içinde faaliyet göstermesine izin vermiş bir sosyalizm sempatizanıydı.

Ethem Bey’in sosyalizm sempatizanlığı kötü bir şey midir? Tek başına elbette hayır. Ethem Bey’in Kurtuluş Savaşının ilk direnişçileri içinde yer alması, iç isyanları Millet Meclisi emriyle “başarılı” bir biçimde bastırması, işgalci Yunan birliklerine karşı ilk çatışmaları gerçekleştiren en büyük askeri gücü örgütlemesi olumsuz mudur? Tabii ki olumludur ve onun kurtuluş savaşına hizmetleri unutulmamalıdır.

Problem onun ve kardeşlerinin kişiliğindedir. Özellikle Ethem kişiliği burada belirleyici rol oynar. Karizmatik bir liderdir Ethem. Gözü pek, zekası bir çete yöneticiliğine yetecek oranda gelişmiş, astlarına güven veren, acımasız, kendine aşırı güvenen, kendini aşırı beğenen, çete yöneticiliği bağlamında bir askeri cesaret ve yeteneğin her şeyi çözebileceğine inanan, yurdunu kendi bakış açısıyla seven ve bu doğrultuda özverili, yeniliklere açık, ama az eğitimli ve kendini hiçbir felsefeyle, ahlaksal ilkeyle bağlamayan, bağlayamayacak bir kişilik.

Narsistik-psikopat, karışık tipte kişilik bozukluğu gösteren siyasi liderlerde çok benzer tablolarla karşılaşırız. Bugün bir Kürtçü liderle ne kadar benzer bir kişilik Ethem kişiliği. Başka bir “ılımlı” İslami liderle de kısmi benzerlikler söz konusu. Birçok işbirlikçi lider, kendi zihinlerinde doğruyu temsil ettiklerine inanırlar. Kendi ölçü ve ahlak uzamlarında bir halk, millet, yurt sevgisine sahiptirler. Kendilerinin halka fedakarca hizmet ettiklerini düşünürler. Asla işbirlikçi değillerdir ruh dünyalarında; sadece büyük amaç için siyasi taktiklere başvurmakta, geçici ve zorunlu birliktelikler yaşamaktadırlar. Akıllı kendileridir hesapta, başkalarını kullanırlar, o sırada güya kendilerini kullandırtmazlar.

Bakın Çerkes Ethem’e: Sosyalizm sempatizanıdır, aynı zamanda şeriatçı dindar. Yunan’a karşı en kararlı savaşandır, ama ilk sıkıştığında Yunan’la gizlice görüşmeye başlayan. İngiltere, Fransa’nın bu ülkedeki emellerini en iyi bilen ve ona karşı mücadele eden, ama hiç olmayacak zamanlarda onlarla görüşmekten, pazarlıktan kaçınmayan. Çerkes milliyetçisidir, ama Çerkeslere büyük kötülük yapan, onları asan, öldüren, aldatan. Yoksul köylünün zenginlere karşı hakkını koruyan odur, ama yoksul köylüyü acımasızca soyan, katleden de kendisidir. Pazarlık ettiği çevreleri aldattığını sanır, ne ki o çevreler bin tane Ethem’i ceplerinden çıkarır.

Psikopat ya da ağır tipte kişilik bozukluğu gösterenlerde doğru için tek ölçüt, o anki kendi duygularıdır. Güvenilecek tek otorite kendi benlikleridir. Onlar neyi ne zaman yapsalar, o doğrudur. Karizmatik ve büyük lider olmak için elbette normal dışı ve belli özellikleri çok ileri fırlamış bir kişilik gerektir. Yüksek bir özgüven, coşku, cesaret. Ancak bu hissedildiği zaman, kadrolar ve kitle lidere güvenmeye başlar. Ama bunların dışında bir de liderlik zekası denen şey vardır. Zihninizin bir yanı çılgıncasına ilerle diyecek, bu yanı kitlelere aksettikçe güven ve coşku uyandıracak; ama zihninizin başka bir yanı onu dizginlemeye, akılcı yollara akmaya zorlayacak. Ağır kişilik bozukluklarında zekayı kıt gibi gösteren ve sonuçta aklı kısıtlayan şey, denetim mekanizmasının zayıflığıdır. Nitekim Ethem, bu düzeneğinin zayıflığı nedeniyle çılgınca hatalar yapmıştır peşi sıra.

Nedir? Çerkes isyanları dahil isyanları bastırmada aşırı zalimlik göstermesi ve Çerkeslerin de önemli bölümünün düşmanlığını kazanması. Emrindeki çetelerin halkı soymasına engel olmaması, bunu örgütlemesi. Kurtuluş güçleri safında savaşırken Padişah güçleri ve İngiliz ajanlarıyla ilişkisini sürdürmesi. Düzenli ordu fikrinin uygulama şansını önemsememesi, kendi çetelerine aşırı güven. Düzenli ordu üstüne gelir gelmez Yunan’la pazarlığa başlaması. Yunan’a teslim olmadan Yunan’la eşgüdüm halinde Türklerle savaşması. Yenileceğini anlayınca aşırı korkuya kapılması ve Yunan’a teslim olması. Teslim olduktan sonra yıllar boyu işbirlikçiliğin hemen tüm vecibelerini yerine getirmesi. Birliklerinin Yunan’la birlikte kurtuluş güçlerine karşı savaşması. Kendisinin ve kardeşlerinin Çerkes Konferansı toplayarak ve başka yollarla, Kemalizm!i bahane ederek, kurtuluş savaşına karşı silahlı ve siyasi mücadeleyi Yunanlıların koynunda, bol para alarak sürdürmesi. Bu faaliyetleri ölünceye dek, İngiltere ve daha sonra Fransa’yla işbirliği içinde Cumhuriyet’e karşı devam ettirmesi. (Ethem Yunan’a sığındıktan sonra sosyalizmi tümden unutmuştur!)

İki kitapta da bu yolda inandırıcı belgeler sunuluyor. İkincisinin Ethem’i destekler yönde sonuçlara vardığını anımsatmalıyım. Fakat belgeselciliği dürüsttür Cilasun’un. Yine de tarihsel olaylar, insanın kesin yargıya varmasını sağlayacak denli kesin belgelerle desteklenmedikçe kavranamaz. Ne var ki, ancak sonlara doğru, Çerkes Ethem’in kendi elinden çıkma risalesini okumamla birlikte, tamam durum budur diyebildim. Eğer bu risale doğruysa (yeğeninin torunu Cilasun böyle olduğunu söylüyor) Ethem kişiliği tüm netliğiyle karşımızda.

Söz konusu risalede “hiçbir hata” yapmamış, kendini ve onca yaptıklarını hiç sorgulamamış, en ufak vicdan azabı yaşamayan, yaşamı boyunca ben ne yaptım dememiş çok tipik bir ağır anti-sosyal kişilik görüyoruz. Ethem Bey, risaleyi yazarken Sefer Berzeg’i düşünmüş müdür acaba?

Düşünmüşse de hak ettiğini buldu, diye düşünmüştür. Ethem kafasını ihanete takmış. Hain olduğunu bal gibi biliyor bir yanı, hainlik takıntısı bende değil, Ethem’de, zihninin öte yanı hainliği başkasına yansıtmaya çalışıyor ümitsizce. Kısa belgede otuz kereden fazla “hain” ve “ihanet” sözcükleriyle Mustafa Kemal’i suçluyor. Bir o kadar sayıda “aşağılık”, “iğrenç” sözcüklerini kullanıyor. Evet, bu Ethem, Sefer Berzeg’i keyif tatmini için astıran adamla aynı kişi olabilir.

Sefer Berzeg olayındaki iddialar şunlardır: Sefer Bey, padişahçı Düzce isyanının ele başıdır. İsyan Ankara’yı tehdit edecek boyuta dek genişler. İsyanın üstüne Çerkes Ethem ve Refet Bey gönderilir. Durumun ciddiyetini idrak eden Sefer Bey, Refet Bey’le buluşur ve teslim olmayı kabul eder. Durum Ethem’e bildirilir, Ankara anlaşmayı onaylar. Mudurnu’da Refet Bey, Sefer Berzeg’i uyarır: Ethem’e güvenmemesini ve Düzce’ye dönmekte acele etmemesini söyler. Sefer Bey dinlemez, döner. Ethem hiç çatışma çıkmaksızın Düzce’ye girer ve anlaşmaya aykırı olarak Sefer Bey’i ve çoklarını tutuklar. O akşam (26 Ocak) Mustafa Kemal kimsenin idam edilmemesini isteyen bir telgraf gönderir Düzce’ye. Ethem bu telgrafı görmezden gelir ve 27 Ocak sabahı Sefer Bey’i ve başka 14 kişiyi astırır. 28 yaşındaki Sefer Bey’in idamını bizzat izler. Daha çirkin şeyler de söylenmektedir trajik olay hakkında. Sefer Bey’in yakınlarına göre Ethem Bey, Sefer Berzeg’in eşi Nuriye Hanım’ı, Sefer Bey’le evlenmeden önce istetmiş, kızın ailesi onun Ethem’le evlenmesine izin vermemiştir. Nuriye Hanım’ın Sefer Bey’le evliliği gündeme gelince Ethem öfkelenir. Sefer Bey’le, İstanbul’da Borsa Kıraathanesi’nde kavgaya tutuşur. Birkaç yıl sonra da meşum yolla intikamını alır. Nuriye Hanım, eşinin idamından ötürü ölünceye dek kendini suçlamış, Ethem’i lanetlemiştir.

İşbirlikçi ruh: Bugün aydınlarımız arasında yaygın. Liderlerinkinin aksine aydınlarımızda işbirlikçi ruhun gelişmesi için ileri bir psikopati gerekmiyor. Sıradan insan için işbirlikçilik basit bir zihinsel oynamayla mümkün. En kolay yolu Fotoshop yöntemi. 'Büyük resim’de tam ortada duran ve her tarafa kollarını uzatmış 'emperyalizm’i fotoshopla hoop silersiniz, alttaki, halkın bedenleri üstünde koşturan küçük güçlerden birini düşman, ötekini dost görürsünüz, olur biter.

Ragıp Zarakolu bakın Cilasun’un Ethem’i destekleyen kitabını tanıtırken ne diyor: “Ethem’in ‘düşmana kaçma’ diye nitelenen davranışı ise, katledilme tehlikesi karşısında başvurduğu basit bir ‘siyasi iltica’ olayıdır.” Ne güzel değil mi! Bu vesileyle Türkiye’de 80 sonrası “siyasi ilticacı” olarak gidenlerden bir bölümünün Avrupa için çalışır siyasi ajanlara dönüşmesinin mekanizmasını kavrıyoruz. Peki Ethem’e atfedilen kahramanlıklardan çoğunu gerçekleştiren, Ethem’in sağ kolu Parti Pehlivan Ağa neden Yunan’a sığınmamış? Kemal güçlerine de katılmadığı halde Cumhuriyet’ten sonra Ege’de yaşayarak niye sağ kalmış?

Pınar Selek ise Özgür Politika’da aklımızı iyice açıyor: “Kitabı okurken Çerkes Ethem sorununun kişilerin ya da çetelerin isyanından değil, Osmanlı ve Türkler tarafından Çerkes olarak adlandırılan Adige cemaatinin Kemalist iktidar tarafından bir tehdit unsuru olarak algılanmasından kaynaklandığını görüyor, Adigelerin sürgün topraklardaki karmaşık yolculuğuna dair işaretleri ediniyor, hisleriyle bağ kuruyorsunuz… Cilasun, Çerkes Ethem olayında devlet içi çeteleşmeyi, çete-ordu ilişkilerini, doğrular adına daralan ve kendine her şeyi hak gören Kemalist-ittihatcı-saltanatcı-devletci geleneği, kutsallıkları koruma adına gizliliğe ve gruplaşmalara dayalı siyaset geleneğini açık ediyor.”

Selek’e göre, İngiliz, Yunan, Fransız işgali, halkın yabancılarca doğrudan katli yok, sadece devlet ve çeteler arasında iğrenç çelişkiler var. Günümüz işbirlikçileri de Ethem gibi kendilerini akıllı sanırlar. Yabancıların yüksek olanaklarından yararlanırlar, ama kendilerini kullandırtmadıklarını, cin fikirle onları kullandıklarını düşünürler. Fakat eskiden işbirlikçiliğin akla uydurumu zordu, şimdi çok kolay.

circassiancenter

_________________
Çerkesya Yurtseverleri - Kayseri
Ben Halkım İçin Özgürlük İstiyorum
çerkez - kafkasya - adige - çerkez müzikleri
admin
admin
kulanıcılar
çerkes ethem bey Shanex10
çerkes ethem bey Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: çerkes ethem bey

Paz Ocak 22, 2012 7:45 pm
Çerkez Ethem Gerçeği

Çerkez Ethem Gerçeği Çerkez Ethem tarihimizde tartışılan simalardan biri milli mücadele döneminde yararlarına karşın saf değiştirmesi neden?



Çerkez Ethem ismi tarihimizde bir hainin adı olarak anılır. Peki, Milli Mücadele dönemindeki yararları Mustafa Kemal tarafından defaen vurgulanan Kuva-yı Seyyare Kumandanı gerçekten bir hain mi yoksa bir kahraman mı?

BİR DÖNEM MUSTAFA KEMAL'İN SAĞ KOLUYDU

Tarih yanlış anlaşılmaların dışında belki başka türlü bir değerlendirmeyi gerekli kılıyor. Milli Mücadele tarihimizin kimi anları da böyle bir iç tartışmanın ya da yeniden değerlendirmenin gerekli olduğu durumları saklıyor içinde. Çerkez Ethem olayı belki de yeniden bir gözden geçirme; bir ilk durak olarak görülebilir... Çerkez Ethem; Kuva-yı Seyyare olarak adlandırılan milis güçlerinin kumandanı. Adı Milli Mücadele ile birlikte anılan bir halk kahramanı. İlk TBMM'den kahramanlık beratı almış bir asker. Peki, sonradan Yunanlılar'a sığınmış bir hain diyebilir miyiz ona? Mustafa Kemal'in bir dönem için sağ kolu olan bu ele avuca sığmaz Çerkez'in sayısız yararları da yazıldı, savaş zamanı Yunanlılar'ın safına geçme gerekçeleri de... Kuva-yı Seyyare Birlikleri olarak adlandırılan güçlerin komutanı Çerkez Ethem kimdi? Kurtuluş Savaşı döneminde sayısız yararlılıklar göstermiş olan Çerkez Ethem neden işgalci Yunanlıların safına geçmişti?

AİLECEK KUVVACI

Ethem Bey; Büyük Çerkez Sürgünü'nde Kafkasya'nın Şapsığ yöresinden göç ederek Bandırma'ya yerleşen bir Çerkez Adıge ailesinin beş çocuğunun en küçüğüydü. İkinci Meşrutiyet ilanından önce Dr. Nazım Bey'in Yakup Ağa takma adıyla kurduğu İttihat ve Terakki'ye girmiş ve muhitinde tanınan bir isim haline gelmiş olan babası Ali Bey'in gözdesi; "Çakır"ı... Balkan Savaşları'na katılarak yaralanmış, Birinci Dünya Savaşı'nda Sencer Eşref Bey'in yönetimindeki Teşkilat-ı Mahsusa'da çalışmış, Dr.Hanakhe Reşit Bey'in (Diyarbakır Valisi) ve Aşharuva Rauf (Orbay) Bey'in emrinde Irak ve İran'da görev yaparken yaralanarak Bandırma'ya dönmüş ve mütareke devresinin başlangıcında adı İzmir yöresinde bazı 'nahoş' olaylara karışmıştı. Ethem Bey'in en büyük abisi İlyas'la üçüncü ağabeyi Nuri, Rum "şakilerle"girdikleri çatışmada ölmüş; ikinci büyük ağabeyi Reşit Bey ise Harbiye'yi 1901'de, en küçük ağabeyi Tevfik bey ise 1902'de bitirerek piyade subayı olmuşlardı. Yani ailenin savaş koşullarında Milli Mücadele'den yana tavır koyduğu ve yöre halkının anlatımı ve resmi kaynaklardan edinilen bilgiye göre de işgal güçlerine karşı savaştıkları bir gerçek. Ağabeyleri Reşit ve Tevfik Beyler, İttihat ve Terakki'ye Resneli Niyazi Bey'in, bir diğer ağabeyi Reşit bey de Teşkilat-ı Mahsusa'ya Teşkilat Reisi Eşref Sencer Kuşçubaşı tavsiyesiyle alınmışlar. Hatta Reşit Bey 1919'da Meclisi Mebusan'a Saruhan (şimdiki Manisa) Milletvekili olarak katılmış hatta 1. TBMM'ye geçmiş. Ağabeyleri Reşit ve Yüzbaşı Tevfik Bey'lerle birlikte Bursa ve Balıkesir yöresindeki Kafkas göçmenleri arasından topladığı gönüllülerle önce Ayvalık, sonra da Akhisar ve Salihli yörelerinde Yunanlılar'a karşı savaştı. Örgütçü yeteneğiyle diğer bazı çeteleri de tasfiye edip kendi güçlerine katarak Yunanlılar'a karşı sağlam bir cephe oluşturdu. Yunan ilerlemesinin "Milen Hattı" üzerinde durdurulması gibi çok zor bir görevin üstesinden geldi... Rauf Bey'in-Orbay- Çerkez Ethem'e ilişkin düşüncesi ise şöyle: "Savaşın ilk yıllarında Irak'ta İran sınırında görev ile bulunduğum sırada bu zat da (Ethem) yanında sekiz-on arkadaşıyla gelip gönüllü olarak kuvvetlerime katılmış, ben de kendisini yerlilerden jandarma teşkili ve ulaştırma hatlarının korunması için görevlendirmiştim! Bu sırada İran ve Kürt aşiretleriyle olan çarpışmalarda hizmet ve yararlılığı görülmüştür!"

EKMEĞİN HASMI

Halide Edip Adıvar'ın Çerkez Ethem'e ilişkin gözlemi oldukça ilginç: "Bir gün, karargâhta Mustafa Kemal Paşa'ya raporlar götürüyordum. Birden bire bir sürü silahlı adamın ortasında buldum kendimi. Bunlar Ethem'in adamlarıydı. Paşa'nın karşısında sandalyedeydi. Kalktı elimi öptü. Normalden uzun boyluydu, hiç eti olmayan kudretli vücudu canlı bir iskelete benziyordu. Tam Çerkez yapısıydı. Geniş omuzlar, ince bel, uzun bacak ve kollar, kocaman sarışın bir kafa, kısa bir burun ve gayet solgun gözler. O orada herkesi gölgede bırakıyordu!" Ethem Bey ise 1962'de yayımlanan Yeni Dünya gazetesindeki anılarında kendisini şöyle anlatır: Ben kimim? Ben emlak ve arazi sahibi, mesut ve müreffeh yaşayan ve aynı zamanda "ekmeğin hasmı" denecek denecek kadar cömert bir ailenin evladıyım. Merhum babam Ali Bey malikânesinin bulunduğu Bursa vilayetinde şeref ve haysiyeti ile tanınmış bir kimse idi. Ben, babamın çok sevdiği en küçük oğlu, ağabeyimin de evlatlarına tercih ettiği bir kardeş idim!" Askerlikle ilişkisini çok zaman şöyle anılarında vurgulamış: "Zabit ya da erkân-ı harp değilim!"

Takvim

haber50

_________________
Çerkesya Yurtseverleri - Kayseri
Ben Halkım İçin Özgürlük İstiyorum
çerkez - kafkasya - adige - çerkez müzikleri
admin
admin
kulanıcılar
çerkes ethem bey Shanex10
çerkes ethem bey Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: çerkes ethem bey

Paz Ocak 22, 2012 7:46 pm
TARİH AÇILIMI REFET PAŞA VE ÇERKES ETHEM'İ DE KAPSAYACAK MI?

"Efendiler, dalgalı ve inzibatsız ve emr ü kumandansız bazı harekattan sonra, malumunuz olduğu vechile, Gediz'de mağlup olduk. Bu suretle efendiler, cephenin her tarafından, yeniden bir umumi bir mağlubiyete duçar olduk."

Acaba Nutuk'ta geçen bu ifade gerçeği ne kadar ifade ediyor?

Yalçın Küçük, Türkiye Üzerine Tezler'de bu sözün üzerine gitmiş ve Gediz'de bir yenilgi olmadığını ortaya koymuştu. Tıpkı Birinci İnönü Muharebesi'nde olduğu gibi Yunanlılar geri çekilmiş, Gediz'i boşaltmışlar ve sonradan TBMM Başkanlığı da yapmış olan Kazım Özalp'in ve o sırada Garp Cephesi Komutanı bulunan Ali Fuat Cebesoy'un anılarından yola çıkarak aksini iddia etmiş, hatta Genelkurmay Harp Tarihi Dairesi'nin Türk İstiklal Harbi adlı yayınına göre Gediz'de bir yenilgi olmadığını göstermişti.

Nitekim, İzzettin Çalışlar'ın günlüğü incelendiğinde Gediz Muharebesi'nin gerçekten de 'dalgalı' bir seyir izlediğini, yani bir Yunanlıların, bir bizim elimize geçtiğini ve sonuçta 13 Kasım 1920 tarihli günlüğe düşülen notta "Gediz'den çekilen düşman Uşak'a kadar çekilmiş" ifadesine rastlanmaktadır. Demek ki Gediz'de yenilmemişiz.

Peki neden Nutuk'ta öyle, diğer hatıralarda ise böyle anlatılır bir muharebe?

Birindeki yenilgi, öbüründe nasıl olur da galibiyete dönüşür?

Yakın tarihin neden bize en uzak tarih olduğu bundan daha parlak bir örnekle anlatılamazdı sanırım.

Resmi tarihte, çekişmeli geçen Gediz maçının sonucununun yenilgi olarak kararlaştırılmasının iki amacı var.

Birincisi, Çerkes Ethem ve kardeşi Tevfik beylerin komutasındaki Kuvve-i Seyyare'nin gözden düşürülmesidir. İkincisi, Ali Fuat Paşa'nın görevden alınıp İsmet Paşa'nın geçirilmesini açıklamaktır.

Zamanın Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa'nın harekattan çekinmesine rağmen, henüz tam toparlanmamışken Yunan kuvvetlerini baskın şeklinde vurma planını gerçekleştirmek isteyen Çerkes Ethem, o zamanki Garp Cephesi Komutanı Ali Fuat Paşa'yı da ikna etmiş, İsmet Paşa bizzat cepheye gelerek vazgeçirmeye çalışmışsa da, 3 gün sonra kendi kararlarıyla hücum etmişlerdi.

Sonuçta Gediz birkaç kere el değiştirdikten sonra Yunanlılar çekilmiş ve Kuva-yı Milliye'nin elinde kalmıştır. Ancak bu gol, resmi tarih hakemleri tarafından ofsayt gerekçesiyle geçerli sayılmamış ve üstelik atan takım, 'hükmen' yenik kabul edilmiştir.

Ancak resmi tarihin bıçkısı, bu başarıyı yenilgi sayarken gösterdiği kararlılığı başka savaşlarda da ortaya koymuştur ama tersinden. Bakın nasıl?

Çerkes Ethem kuvvetlerinin temizlenmesinin ardından ve İsmet Paşa amacına ulaşıp da Ali Fuat Paşa'nın Garp Cephesi Komutanlığı'nı da uhdesine aldıktan sonra, Yalçın Küçük'ün deyişiyle, bir zafere ihtiyaç duymuştur ve sonuç olarak olmayan bir zafer icat edilmiştir. Eric Hobsbawm'ın deyişiyle, bir kere daha, 'tarihe uygun bir amaç' mevcut değilse 'amaca uygun bir tarih' yapılmıştır.

Çerkes Ethem'in 'hain' ilan edilmesinin doğal sonucu, İsmet Paşa'nın 'kahraman' ilan edilmesiydi. Nasıl olsa itiraz etmek cesaret isterdi bunlara.

İstiklal Mahkemeleri'nin giyotini istendiği zaman harekete geçmeye hazırdı. Tahirül Mevlevi gibi bir dervişi bile hakimleri yerlere kadar eğilerek selamlatacak kelle korkusuna düşüren bir mahkemeden bahsediyoruz.

Ancak tarih, bastırıldıkça hiperaktifleşen çocuklara benziyor. Üzerindeki baskı ve tekel kuma arzusu, bir hesaplaşmacı tavrı da getiriyor ister istemez. Aslında her ikiside sağlıklı bir tarihin oluşmasına engel tavırlar. 'Doğrularıma dokundurmam' diyen de, 'Tarihteki herşey yalan' diyende sağlıklı bir tarihin oluşmasını istemiyor.

Oysa bizim tavrımız, yanlışlara dokunurken, sağduyumuzu kaybetmeden, tarihin ateşini yükseltmeden anlamaya çalışmak olmalıdır.

Evet, anlamak...

Tarihi doğru anlamak istiyoruz, zira bugünü doğru anlamak istiyoruz. İşte resmi tarih tarafından 'hain' ilan edilen Çerkes Ethem'in, yine resmi tarih tarafından 'kahraman' ilan edilen İsmet Paşa'ya çektiği 1 Ocak 1921 tarihli telgraftaki o vurucu cümlesi:

"Tarih beni az ve sizi çok lanetleyecektir."

ÇERKES ETHEM BULMACASI

Çerkes Ethem hain mi?

Burada bu bulanık gerçeğe kısık gözle bir göz atalım.

Resmi tarihlerimizin yazarları, Çerkes Ethem'in hainliğine ve sonradan harcanmak istenen bir mühim bir komutanın, Refet Paşa'nın bir zaafına o kadar inanmışlardır ki, Çerkes Ethem kuvvetlerinin Yunanlılara sığınarak canlarını kurtardıklarını, buna da Refet Paşa'nın göz kırpması sayesinde ulaştıklarını söylemektedir. Buna göre Refet Paşa bu konuda kaçamak davranmış ve Çerkes Ethem'in Yunanlıların 'yanına' geçmesini temin etmiştir.

Peki Çerkes Ethem'in gür sesi inkılap tarihlerimizin sayfalarından neden kulaklarımıza ulaşamamaktadır. Kendisi şöyle izah etmiştir durumu (kutsal hakkını kullanan 'savunma tarafı' konuşuyor şimdi) :

Cemal Kutay'ın aktardığı anılara göre Çerkes Ethem, bazı kumandanlarının Garp Cephesi askerlerine karşı taarruz etmek taraftarı olmasına rağmen geri çekilmek suretiyle çarpışmaktan kaçındığını, Yunanlılara iltica etmek zorunda kaldığını, buna karşılık, kuvvetlerini Refet Bey'in tarafına geçebilmeleri için serbest bıraktığını söylemektedir.

Zira yanına aldığı belki 50-60 kişiyle birlikte çarpışma dışı kalmayı tercih etmiş, geride Milli Kuvvetlere bıraktığı adamları, sadece Birinci İnönü Savaşı'nda değil, İstiklal Savaşı boyunca da Milli Mücadele'ye sadıkane katkıda bulunmaya devam etmişlerdi. Çerkes Ethem isteseydi onları pekala beraberinde götürebilir veya mücadeleye çok iyi bildiği gerilla taktiğiyle devam edebilirdi.

Peki burada unutulan paşalarımızdan Refet Paşa'nın savunması alınmış, en önemlisi de hiç dinlenmiş midir? Pek sanmıyorum. Yine de dinlenmeye değeceğini düşünüyorum.

Çerkes Ethem'in davranışını alışık olduğumuzdan farklı bir açıdan ve Milli Mücadele Paşasının ağzından dinlemeye artık alışmamız gerekiyor. Onun davranışını şöyle açıklıyor Refet Bele:

"Çerkes Ethem vatan topraklarını terk ederken ne bir kuvvet ne de düşmanın işine yarayacak malzeme vesaire götürmüştür. Kuvvetinden büyük kısmı bize katıldı ve Kurtuluş Savaşı'nın sonuna kadar sadıkane çalıştılar.

Kuva-yı Seyyare'nin elindeki silah ve muhtelif malzeme de Kütahya ve Gediz havalisindeki depolarda olduğu gibi durmakta idi. Silahlarıyla teslim olanları sorguladık. Bunların hemen hemen hepsi, Ethem'in kendilerine teslim olmalarını ve ordu emrine girmelerini tavsiye ettiğini söylemiştir."

İzmir Suikasti davasında boynunu ipten son anda kurtaran Refet Paşa'nın 1924 yılında, genç bir muhabire anlattıkları, bu sonradan gözden düşürülen kahramanların asaletini göstermesi açısından ilginçtir.1924'te uzun bir tren yolculuğunu Refet Paşa'yla birlikte yapan bu genç muhabir, 30 yıl sonra 1954'te yeniden Ankara Palas'ta karşılaştığı Paşa'ya hatıralarını yazma teklifinde bulunur. Maalesef hatıralarını yazmamış bulunan Refet Paşa, ona şu anlamlı cevabı verir:

"Benim bir ayağım çukurda...Benden bir şey bekleme!(...) Tarih, ilahi adaleti hadiseler üzerinde o türlü tecelli ettiren bir ilimdir ki, günü geldiği zaman, benim gibi insanların hatıra defterlerinden kefenlerine kadar her şeylerini sorguya çekerek hakikati tespit etmeyi bilir. Şimdilik bizi bırakın da mezarımıza kavgasız ve davasız gidelim!"

Kefenlere kadar hakikati tespit edecek bir tarih aranıyor...

Kaynak:M.Armağan,Paşaların Hesaplaşması,İstanbul 2010

Thambilmisx Ali Aslan
Cerkes.Net

_________________
Çerkesya Yurtseverleri - Kayseri
Ben Halkım İçin Özgürlük İstiyorum
çerkez - kafkasya - adige - çerkez müzikleri
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz