Forum Magarula
ASKERİ DARBELER VE TÜRKİYE Uyeols10
SİTEMİZE ÜYE OLARAK
1) yorum yazabilir,
2) haber gönderebilir,
3) üye listesine erişebilir,
4) diğer üyelerle yazışabilir,
5) forumlara katılabilir,
6) günlük yaratabilir,
7) ve daha pak çok özeliklerden faydalanabirsiniz,
Magarula forum hayırlı günler diler sevgi ve sagılarımızla
BARKALA

Join the forum, it's quick and easy

Forum Magarula
ASKERİ DARBELER VE TÜRKİYE Uyeols10
SİTEMİZE ÜYE OLARAK
1) yorum yazabilir,
2) haber gönderebilir,
3) üye listesine erişebilir,
4) diğer üyelerle yazışabilir,
5) forumlara katılabilir,
6) günlük yaratabilir,
7) ve daha pak çok özeliklerden faydalanabirsiniz,
Magarula forum hayırlı günler diler sevgi ve sagılarımızla
BARKALA
Forum Magarula
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
"Eskiden iyilik yaparlardı söylemezlerdi. Sonra hem yapmaya hem de söylemeye başladılar. Şimdi ise yapmıyorlar fakat söylüyorlar.* Ömer bin Hâris (Rahmetullahi aleyh)

Aşağa gitmek
admin
admin
kulanıcılar
ASKERİ DARBELER VE TÜRKİYE Shanex10
ASKERİ DARBELER VE TÜRKİYE Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma ASKERİ DARBELER VE TÜRKİYE

C.tesi Şub. 18, 2012 10:41 am
[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]Türkiye’nin demokrasi serüvenine vurulmuş olan darbeleri yani Askeri Darbeleri bir özet halinde aktarmaya çalışacağım.Türk Demokrasisi’nin nereden nereye geldiğini ve bu Askeri Darbelerin etkileri görmek adına,günümüz şartlarını değerlendirmek için iyi bir projeksiyon olacağı kanaatindeyim.Kronolojik olarak Askeri Darbe ve muhtıraları incelemeniz ve yakın tarih hakkında bilgi edinmeniz için kısa bir yazı dizisi sunacağım sizlere.
27 MAYIS İHTİLALİ
27 Mayıs Darbesi, 27 Mayıs 1960′da yapılan ve Türkiye Cumhuriyeti tarihinde gerçekleşmiş ilk askerî darbedir. Ayrıca 27 Mayıs Askerî Müdahalesi veya 27 Mayıs İhtilâli olarak da anılır. 1950 yılında iktidara gelen Demokrat Parti’nin ülkeyi gitgide bir baskı rejimine ve kardeş kavgasına götürdüğü gerekçelerini ileri sürerek Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde bir grup subay, 27 Mayıs 1960 sabahı ülke yönetimine bütünüyle el koydu. 37 subaydan oluşan Milli Birlik Komitesi bu harekat ile anayasa ve TBMM’yi feshetti, siyasi faaliyetleri askıya aldı, Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes başta olmak üzere bir çok Demokrat Parti’liyi tutuklattı. Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun ve “Kore Kahramanı” Tahsin Yazıcı da tutuklananlar arasındaydı.
Milli Birlik Komitesi ülke yönetimini üstlendi. 3. Ordu Komutanı Orgeneral Ragıp Gümüşpala’nın, eğer darbenin lideri kendisinden daha kıdemli değilse Ordusuyla Ankara’ya yürüyüp isyancıları yakalayacağını söylemesi üzerine darbeden haberi olmayan Emekli Orgeneral Cemal Gürsel Milli Birlik Komitesi’nin başına getirildi. Bu darbenin daha sonraki yıllarda meydana gelen askeri darbelerden farkı,Türk Silahlı Kuvvetleri emir komuta zinciri içinde yapılmamış olmasıdır; nitekim dönemin Genelkurmay başkanı da yönetime el koyan askeri güçler tarafından tutuklanmıştır.
DP - Ordu ilişkisi
Dönemin başbakanı Adnan Menderes
Dönemin cumhurbaşkanı “Reşad-ı Sani” Celal Bayar
1950′li yılların sonlarına doğru ordunun DP iktidarından memnun olmadığını duyan Adnan Menderes’in çevresine “Ben bu orduyu yedek subaylarla da idare ederim” dediği söyleniyordu. Hüsamettin Cindoruk, Yassıada davaları sırasında Mahkeme başsavcısının Menderes’e bu konuyu sorması üzerine Menderes’in “Efendim ben devleti idare ettim, yedek subaylık yaptım, kendi gücümü biliyorum. Bu ordu yedek subaylarla nasıl idare edilir. Bunu kim uydurmuş?” dediğini belirtmiştir. Kendisinin bu lafı söyleyip söylemediği kesin olarak bilinmemekle birlikte darbeyi hazırlayanların bu sözleri propaganda amacıyla kullandığı bilinmektedir. Bu sözler 27 Mayıs’tan sonra da darbeyi meşrulaştırmak için kullanılmıştır.
Darbenin nedeninin Menderes hükümetinin uygulamaları ve çıkardığı yasalar olduğu, cunta yönetimi tarafından ileri sürülmüştür. MBK’ya göre ihtilal, kardeş kavgasına son vermek ve laiklik ilkesine aykırı uygulamaları durdurmak için yapılmıştır.Ayrıca birçok subay DP iktidarının Kemalist ve laik rejimi tehdit ettiğini düşünmekteydi.Bunların dışında, darbenin iktidarı geleneksel elit iktidar gruplarına (ordu ile siyasî bürokrasiye) vermek amacıyla yapıldığını öne süren kaynaklar da mevcuttur.
Başlangıç aşamasında sayılabilecek bir ekonomik kriz havasının darbenin etkenlerinden olduğu belirtilmektedir.
DP’nin siyasi faaliyet ve kararları
CHP muhalefeti DP’yi anayasa ihlalleriyle suçlamaktadır.Üniversite çevreleri ve bazı aydınlar bu eleştirilere destek verirler.İhtilalden bir ay önce İstanbul Üniversitesi’nde DP karşıtı bir eylem zorlukla bastırılır. Eylemi bastırmakla görevli askerlerin tutumu ordunun da DP’ye cephe aldığını gösterir. Bu olaya şahit olan Ali Fuat Başgil o an, gördüklerini şu şekilde değerlendirir:
Tamam dedim. Bu hareket orduya da sirayet ettiğine göre, artık Menderes Hükümeti gitmiştir.
DP hükümetinin sansür politikaları basınla olan ilişkilerini de büyük oranda zedelemiştir.
Dış politika bazlı etkenler
Menderes, iktidarının son yıllarında artık Marshall Planı kapsamında Amerika’dan daha fazla kredi alamadığını görmüş ve Seydişehir Aluminyum ve İskenderun Demir-Çelik ve diğer sanayi projelerini kredilendirmek için Sovyetler Birliği ile yakınlaşmaya başlamıştı. Bu amaçla Rusya’ya üst düzey ziyeretler yapılıp, ülkedeki sanayinin gelişmesi için Rusya ile yatırım antlaşmaları imzalanma hazırlığı yapılmaktaydı.Nitekim, Demokrat Parti’nin devamı olan ve “Demokrat Partisinin C Takımı”, “Hışımlılar” ve “Müfritler” adıyla anılan Adalet Partisi, darbeden yıllar sonra yapılan seçimlerde 1965 yılında tek başına iktidara geldiğinde, Adnan Menderes döneminde projesi yapılıp da kredi yokluğundan gerçekleştirilemeyen bu projeleri Sovyetler Birliğinden alınan proje kredileriyle bitirmiştir.
Bazı iddialara göre ihtilalin arkasında başta ABD olmak üzere Batılı devletler, CIA ve MOSSAD vardır.
27 MAYIS’A GİDEN SÜREÇ
1957 seçimleri ve “Kütük Marifetleri”
Ana madde: 1957 Türkiye Cumhuriyeti Milletvekili Genel Seçimleri
27 Ekim 1957 seçimleri oldukça sert bir hava içersinde yapıldı. DP seçimler öncesinde yasal düzenlemeler yaparak, muhalefetin bütünleşerek seçimlere bir cephe halinde girmesini engelledi. CHP’li seçmenler kütüklere yazılmamış ve bazı yerlerde sandıklarda seçim sonuçları bile değiştirilmiştir.Kayseri, Giresun, Çanakkale ve Samsun’da gösteriler yapılmış ve kavgalar yaşanmıştır. Gaziantep’te ise radyo ve gazeteler önce CHP’nin zaferini ilan etmiş fakat daha sonra “köyden gelen oylar” ile seçim sonucunu DP’nin zaferi olarak değiştirilmiştir. CHP’nin itirazı üzerine oy pusulaları Gaziantep Adliyesi binasına getirilmiş ancak Gaziantep Adliyesi oy pusulalarıyla birlikte yanmıştır. İsmet İnönü, bu usulsüzlükleri “Kütük Marifetleri” ve İçişleri Bakanı Namık Gedik’i de “Kütük Bakanı” olarak adlandırmıştır. DP hükûmeti bu “Antep hadisesi” haberlerinin yayınlanmasını yasaklamıştır.
DP oyların %47,88′ini alarak yürürlükteki çoğunluk esasına dayalı seçim sistemi sayesinde 424 milletvekili çıkardı. İsmet İnönü’nin başında bulunduğu CHP %41,09 oyla 178 milletvekilliği kazanmıştı.Cumhuriyetçi Millet Partisi ve Hürriyet Partisi dörder milletvekilliği kazandılar. Muhalefetin toplam oy miktarı DP’yi geride bırakıyordu. Demokrat Parti, matematiksel olarak muhalafet partilerinin oyları karşısında azınlığın iktidarı konumundaydı.Seçimlerden sonra, siyasal ortamdaki gerginlik artarak devam etti. CHP yurt çapında destek görmeye başlamıştı. Bir önceki seçimde %35 olan oy oranını % 41′e yükseltmesi bunun göstergesiydi. Oysa DP 1954′te % 57 olan oy oranını % 47′ye düşürmüştü.
Gizli komiteler ve Dokuz subay olayı
Ana madde: Dokuz Subay Olayı
1954′te İstanbul’da Dündar Seyhan ve Orhan Kabibay’ın kurduğu komiteye Faruk Güventürk, Necati Ünsalan, Ahmet Yıldız, Suphi Gürsoytrak, Orhan Erkanlı gibi genç subaylar katılmışlardır. Ankara’da ise Talat Aydemir, Millî Müdafaa Vekili Ethem Menders’in yaveri Adnan Çelikoğlu, Sezai Okan, Osman Köksal ve yandaşları ayrı bir komiteyi kurmuşlardır. 1957′de İstanbul ve Ankara’daki iki komite birleşmiştir.
Birleşik komite 27 Ekim 1957′de öngörülen seçimlerinde DP’nin kaybedeceğini varsayarak 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı töreninde zırhlı birlikler ile şeref tribündeki DP’lileri tutuklayarak yönetime el koymayı planlamıştır. Fakat seçimde DP kazandığı için darbe 1958 Şubat’a ertelendi.
Bu arada 16 Ocak 1958′de komite üyesi Kurmay Binbaşı Samet Kuşçu’nun ihbarı üzerine emekli Kurmay Albay Cemal Yıldırım, Kurmay Albay Naci Aşkun, Kurmay Albay İlhami Barut, Topçu Yarbay Faruk Güventürk, Piyade Binbaşı Ata Tan, Piyade Binbaşı Ahmet Dalkılıç, Piyade Yüzbaşı Kazım Özfırat, Piyade Yüzbaşı Hasan Sabuncu ve Kuşçu’nun kendisi başta olmak üzere 9 subay tutuklanmıştır. Yargılamada 8 subay beraat etmiş ve Kuşçu “iftira” suçundan mahkûm olmuştur.
Uşak, Topkapı, Kayseri olayları
1959′un Nisan ayında CHP Genel Başkanı İsmet İnönü Batı Anadolu illerini kapsayan bir geziye çıktı. CHP’liler geziye “Büyük Taarruz” adını takmışlardır.
29 Nisan’da İnönü Trikupis’i esir aldığı Uşak’ı “Büyük Taarruz”un ilk durağı olarak seçmiş ancak oraya ulaştığında taşlı saldırıya uğrayıp, başından yaralanmıştır.İçişleri Bakanının emriyle İnönü’nün gezisini engelleyen Uşak valisi İlhan Engin’e muhalif basın ‘İktidarın “Uşak” Valisi’ demeye başlamıştı.
İnönü, Manisa ve İzmir’den sonra 4 Mayıs’ta İstanbul’a gelmiş ve Yeşilköy Havalimanından şehir merkezine giderken Topkapı’da önce trafik müdürü tarafından durdurulmuş ve sonra halkın saldırısına uğramıştır. Polisler ve askerler müdahale etmemişlerdir. Ancak o sırada oradan geçmekte olan bir binbaşının emriyle askerler müdahale etmiş ve İnönü kurtarılmıştır.
Birçok ilde CHP-DP arasında olaylar patlak verdi. 1960 başlarında basına sansür artmıştı, gazeteler sansür nedeni ile beyaz sayfalarla çıkıyordu. Cezaevleri tutuklu gazetecilerle doluydu.
2 Nisan 1960′ta Kayseri’ye gelen İsmet İnönü’nün treni, vali Ahmet Kınık’ın emriyle durduruldu. Zorlukla yoluna devam eden İsmet İnönü’yü Kayseri’de 50 bin kişi karşıladı. Seçim öncesi meydana gelen bu olaydan dönemin Ulaştırma Bakanı sorumlu tutuldu. 27 Mayıs Darbesi’nden sonra hazırlanan 1961 Anayasası’na Millet Meclisi genel seçimlerinden önce Ulaştırma, İçişleri ve Adalet Bakanları çekilir(m. 109) maddesinin eklenmesinin sebebi olarak da bu olay gösterilir.
“İhtilal beyannameleri”
Nisan 1960′ta TBMM’de gazete ve dergilerin “yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı” faaliyetlerini inceleyerek meclise bildirmek için Ahmet Hamdi Sancar başkanlığında kurulan Tahkikat Komisyonu meclis ile ilgili bütün neşriyatı yasaklayınca DP-CHP ilişkisi daha gerginleşmiştir. CHP’lilerin konuşmaları basına yansımadan elden ele dolaşmıştır. DP yönetimi bu konuşmalarını “İhtilal beyannameleri” olarak adlandırmıştır.
18 Nisan 1960 günü Mazlum Kayalar ve Baha Akşit’in CHP’nin “yıkıcı, gayrimeşru ve kanun dışı” faaliyetleri olduğu gerekçesiyle meclis araştırmasına açılması yolundaki önerge karşısında İnönü şöyle konuşmuş:
*Biz demokratik rejim dedik, bu rejim kurulmuştur. Bu demokratik rejim istikametinden ayrılıp, baskı rejimi haline götürmek tehlikeli birşeydir. Bu yolda devam ederseniz, ben de sizi kurtaramam.
*Şartlar tamam olduğunda milletler için ihtilalin meşru bir haktır.
*Bu tedbire teşebbüs eden baskı tertipçileri zannediyorlar ki: Türk Milletinin Kore Milleti kadar haysiyeti yoktur.
CHP Genel Başkanı uyarılarını sürdürdü.27 Nisan 1960 günkü TBMM toplantısında İnönü tekrar Tahkikat Komisyonu’nu hedef alınca Meclis İnönü’ye oniki oturum toplantılara katılmama cezası vermiştir.Kararı protesto eden CHP milletvekilleri Meclisten polis zoru ile uzaklaştırılmıştır.
27 Nisan 1960′da Tahkikat Encümenlerinin görev ve yetkileri hakkında kanun teklifi konuşmasını yapan İnönü’ye Afyon milletvekili Murat Ali Ülgen : “Kürsüden ihtilal beyannamesi okudun paşam” demiştir.
28-29 Nisan olayları
Ana madde: 28-29 Nisan olayları
28 Nisan’da İstanbul’da 29 Nisan’da Ankara’da çıkan öğrenci olayları şiddetle bastırıldı.
İstanbul’da çıkan olaylarda yaklaşık 40 öğrenci yaralanmış ve İstanbul Üniversitesi Orman Fakültesi öğrencisi Turan Emeksiz polisin kurşunuyla öldürülmüştür.Bunundan dolayı “Kanlı Perşembe” olarak anılmıştır.
DP yönetimi bu illerde sıkıyönetim ilan etti. Bu olaylarda polisler “Kahrolsun diktatörler”, “Hürriyet isteriz” sloganları atan öğrencileri dağıtmaya çalışmışlardır. Ancak “Türk ordusu çok yaşa” sloganı atan öğrenciler ile askerler arasında dayanışma yaşanmış ve askerler polislerin teslim ettikleri öğrencileri serbest bırakmışlardır.
Harp okulu öğrencileri bir yandan Atatürk Bulvarında sessiz yürüyüş yapmış ve öte yandan 20 Mayıs’ta Türkiye’yi ziyaret edecek Hindistan Başbakanı Nehru’yu karşılamak için Esenboğa’dan şehir merkezine gitmek için aynı arabaya binecek olan Menderes’i Nehru’nun yanından kaçırmayı planlamıştır. Ancak yabancı misafir varken bu tür hareketlerere girişmenin dış dünyaya karşı olumsuz etki yaratacağı kanaatine varılarak plan reddedilmiştir.
Gürsel’in veda mesajı
3 Mayıs 1960′ta Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Cemal Gürsel Millî Müdafaa Vekili Ethem Menderes’e bir mektubu göndermiş ve Kara Kuvvetleri Kumandanlığı Karargâhına da Veda mesajı göndermiştir.
Gürsel’in veda mektubundan sonra liderini kaybeten gizli örgüt, önce Genelkurmay İkinci başkanı Cevdet Sunay’a başvurmuş fakat olumulu yanıt alamayınca I. Ordu ve sıkyönetim Komutanı Fahri Özdilek’e başvurmuş fakat ne olumlu ne de olumsuz yanıt alabilmiştir. Orhan Kabibay Kore’den tanıdığı “argo bir adam” Kara Kuvvetleri Lojistik Başkanı Tümgeneral Cemal Madanoğlu’u önermiş fakat Madanoğlu şu şekilde tereddütünü dile getirmiştir:
Ulan biliyorsun bende t……. var, kafa yok.
Orhan Kabibay, düşünmek için 24 saat izin vermiş ve süre dolduğunda Madanoğlu şu yanıtı vermiştir:
Ulan, erkeklik öldü mü, örgütünüze girmeyi kabul ediyorum
555K
Ana madde: 555K
5 Mayıs 1960 tarihinde, Ankara, Kızılay’da Demokrat Parti aleyhtarı öğrencilerin yaptığı protesto eylemidir. Adını 5. ayın 5. günü saat 5`te Kızılay’da gerçekleşmesinden alan eylem cumhuriyet tarihinin ilk “sivil itaatsizlik” eylemi olarak da anılır. 28 ve 30 Nisan 1960 tarihlerinde polisle öğrenciler arasında çıkan çatışmalarda öğrencilerin hayatını kaybetmesi ve Turan Emeksiz isimli öğrencinin ölmesi ülkedeki ortamı kutuplaşmaya sürükledi. DP mitingi için Kızılay Meydanı’na gelen dönemin başbakanı Adnan Menderes, bir anda kendini protestocuların arasında buldu. Rivayete göre, o zamanlar öğrenci olan, şu anki CHP lideri Deniz Baykal, şair Cemal Süreya’nın aktardığına göre ise Vedat Dalokay, Menderes’in “Ne istiyorsunuz?” sorusu üzerine başbakanın yakasına yapışıp “Hürriyet istiyoruz!” demişti. Menderes ise şu soruyla cevap vermişti: “Başbakanın yakasına yapışıyorsun, bundan büyük hürriyet olur mu?”
Adnan Menderes, 28-29 Nisan ve 5 Mayıs olaylarından sonra üniversite hocalarını gençleri kışkırtmakla suçlamış ve onlara “Kara Cübbeliler” olarak söz etmeye başlamıştır.
Millî Birlik Komitesi iktidarı
Harekât
Başkent Ankara’yı ele geçirmek için Tümgeneral Selahattin Kaplan komutasındaki 28. Tümen, Tuğgeneral Yusuf Demirdağ komutasındaki Zırhlı Eğitim Merkezi (Etimesgut), Süvari Yarbay Reşit Çölok komutasındaki 43. Süvari Alayı, Binbaşı Hakkı Bozkaya komutasındaki Tank Taburu (Harp Okulu arkası) gibi birliklerin ikna edilmesi ya da etkisizleştirilmesi gerekirdi.23 Mayıs Pazartesi, harekât tarihi 25 Mayıs 1960 olarak kararlaştırılmış ve parolalar belirlenmiştir: zamanında gerçekleştirse “Dündar Seyhan’ın oğlu sınıfını geçti.”, ertelendiği takdirde “Dündar Seyhan’ın oğlu bütünlemeye kaldı.”27 Mayıs 1960 sabah saat 3.15′te piyade birlikleri ve süvari grubu, 3.30′da tanklar hareket etmiştir. Saat 5.25′de Albay Alparslan Türkeş tarafından radyoda okunan ilk bildiri ile harekat bütün Türkiye ve dünyaya ilan edildi: Bildiri metniİlk olarak Tuğgeneral Yusuf Demirdağ evinden alınıp Harp Okulu’na getirilmiş ve nezarethaneye kapatılmıştır. Bundan sonra Refik Koraltan getirilmiştir. 2. Ordu komutanı Orgeneral Suat Kuyaş ta enterne edilmiştir. Celal Bayar Çankaya Köşkünde Veteriner Tuğgeneral Burhanettin Uluç, Topçu Yarbay Abdullah Tardu, Kurmay Albay Sami Küçük tarafından gözaltına alınmıştır. Bu arada komite üyelerinden Cumhurbaşkanlığı Muhafız Alayı komutanı Kurmay Albay Osman Köksal da yanlışlıkla içeriye kapatılmıştır.Adnan Menderes Eskişehir’den Konya’ya gitmek üzere Kütahya’ya geçtiğinde Keşif Tabur komutanı Agasi Şen ve Binbaşı Muhsin Batur tafafından gözaltına alınmış ve Ankara’ya getirilmiştir. Darbenin ilk günü, Bayar, Menderes, Koraltan, Fatin Rüştü Zorlu ve Başbakanlık Müsteşarı Ahmet Salih Korur ve diğer hükûmet üyeleri Harp Okulunda, aralarında Şener Eruygur’un da bulunduğu öğrenciler tarafından hakaretlere uğramışlar ve enterne edilmişlerdir.Cemal Gürsel, İstanbul Yeşilköy Askerî Havaalanından kalkışan C-47 ile İzmir Karşıyaka Bostanlı’daki evinden alınıp saat 11.30′da Ankara’ya Harp Tarih binasına gelmiş ve saat 16′da radyoda konuşma yapmıştır.27 Mayıs 1960’tan, seçimlerin yapılarak normal yaşama geçildiği 15 Ekim 1961 yılına kadar geçen süre, askerin Milli Birlik Komitesi (MBK) eliyle de facto iktidarda olduğu dönemdir. Bu dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin anayasal bütün hak ve yetkileri 38 subaydan kurulu MBK’nin eline geçti. MBK ülkeyi ilk zamanlar yayımladıkları tebliğlerle idare etmişlerdir.
3 numaralı Tebliğ ile her türlü siyasi parti neşriyat ve faaliyetleri, gösteri yürüyüşleri ve her türlü toplantı yasaklanmıştır. MBK faaliyetlerinin aksamaması için telsiz ve telefon görüşmelerini kısıtlayan 4 ve 5 numaralı Tebliğlerden sonra, ordunun görevini açıklayan 6 numaralı Tebliğ yayımlanmıştır. 6 numaralı Tebliğin ilk fıkrasında,
“Türk Ordusu bir kere daha tarihi bir vazife karşısında bulunuyor. Bu vazife; dâhilde memleketi buhran ve felakete sürüklemek isteyen hırslı politikacıların elinden kurtarmaktır” demektedir.
Aynı şekilde 13 ve 32 numaralı Tebliğlerde bu darbenin yapılış gerekçeleri şöyle yer bulmuştur:
“Biz vatandaşları birbirine düşürecek bir kardeş kavgasını önlemek için bu işe giriştik”. “Milli İnkılâp, hiçbir şahsın, hiçbir zümrenin lehine yapılmış bir hareket değildir. Muhterem halkımızın, köylü ve işçilerimizin demokrasiye kavuşması, hak ve hürriyetinin teminatı, iktisadi kalkınması, ana prensibimizdir. Vatandaşların hususi işlerinde ve her türlü çalışma yerlerinde, kardeşlik duyguları ve huzur içinde bulunmaları esastır.”
Onar Komisyonu
27 Mayıs sabahı, Askerler; İstanbul Üniversitesinden Sıddık Sami Onar, Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Naci Şensoy, Ragıp Sarıca, Tarık Zafer Tunaya, Hüseyin Nail Kubalı ve İsmet Giritli’yi askeri bir uçakla Ankara’ya getirmişlerdir.
28 Mayıs günü Ankara’da iştirak eden Muammer Aksoy, İlhan Arsel ve Bahri Savcı ile birlikte yeni bir anayasa taslağını hazırlamak için çalışmalara başlamışlardır. Başkanlığına getirilen Sıddık Sami Onar’ın adıyla “Onar Komisyonu” olarak anılmıştır.
“Hürriyet Şehitleri”
MBK 28 Nisan - 27 Mayıs 1960 arasında yüzlerce gencin öldürüp kamyonlarla mezarlıklara getirip gizlice gömüldüğünü iddia etmiş ve bu gençler “Hürriyet Şehitleri” olarak adlandırılmıştır. 2 Haziran 1960′da İstanbul Üniversitesi rektörü Sıddık Sami Onar, Üniversitesi Yönetim Kurulu’nun ‘memleketi hürriyete kavuşturmak için şehit düşenler’ için anıt inşa etmeye karar verdiğini açıklamıştır. 3 Haziran’da MBK Hürriyet Şehitlerimizin tesbiti işine Silahlı Kuvvetlerimizin idareyi aldığı andan itibaren ehmmiyetle devam edilmektedir. diyen bir teblik yayınlamıştır.
Fakat gençlerin cesetleri hiç ortaya çıkmayınca, 9 Haziran’da Sıddık Sami Onar Naaşları belki bulamayacağız ama ölülerimiz vardır. diye konuşmuştur. 10 Haziran’da 28 Nisan olayının kurbanı Turan Emeksiz, tanktan düşerek ezilen İstanbul Lisesi öğrencisi Nedim Küçükpolat, 27 Mayıs’ta kaza kurşunuyla ölen Harp Okul öğrencisi Teğmen Ali İhsan Kalmaz, Ersan Özey ve Sökmen Gültekin’in naaşları Anıtkabir’deki “Hürriyet Şehitliği”‘ne nakledilmiştir.
MBK üyelerinin kimlikleri 18 Haziran 1960′ta açıklanmıştır. Yurt dışında bulunan gizli komite mensupları Dündar Seyhan, Talat Aydemir, Sadi Koçaş komiteye girmemişlerdir.
Tutuklamalar
27 Mayıs sonrasında Cumhurbaşkanı Celal Bayar, Başbakan Adnan Menderes, hükümet üyeleri ve aralarında Milli Mücadele’nin önemli komutanlarından Ali Fuat Cebesoy’un da olduğu Demokrat Parti milletvekilleri, parti yöneticileri ve bazı üst düzey kamu görevlileri tutuklanarak Yassıada’ya götürüldü. Burada tutuklulara ağır işkence ve kötü muameleler yapıldığı iddia edildi.İşkence ve kötü muameleler neticesinde Cemil Keleşoğlu ve Namık Gedik’in intihar ettiği ileri sürüldü. Hatta DP avukatlarından Hüsamettin Cindoruk, Namık Gedik’in intiharının dahi şüpheli olduğunu iddia etti:
Namık Gedik’in intiharında fiziki zorluk var. Çift camlı bir odada yatağın üzerinden atlayıp çerçevelere çarpmadan camları kırabilmek için Hezarfen Ahmet Çelebi olmak lazım. Olabilirliği çok zor ama tek şahit Ethem Menderes. Bir de cüsseli biri, atletik yapılı değil. Namık Bey’in ailesi intihar olayına hiç inanmadı.
Yassıada tutuklularından eski DP milletvekili Gıyasettin Emre, başına gelenleri şu şeklide anlatır:
Askerî havaalanında uçaktan indiriliyoruz. Sille tokat, tekme, küfür… Yemekte konuşamıyorduk.Konuştuğu için dayak yiyen çok oldu. Her sabah kumlu pırasa, akşam da taşlı fasulye veriyorlardı.
Tutukluluk süresinde; Yusuf Salman, Lütfi Kırdar, Gazi Yiyitbaşı, Yümnü Üresin, Nuri Yamut ve Kenan Yılmaz hayatlarını kaybettiler.
Yargılamalar
Ana madde: Yassıada Yargılamaları
14 Nisan 1960′da başlayan yassıada davaları, 11 ay 1 gün sürdü. 203 gün davalara bakıldı, 872 oturum yapıldı. 19 davaya bakıldı, 1068 tanık dinlendi ve yargılamalar hükmün açıklandığı 15 Eylül 1961 tarihinde son buldu.Sivil ve askerlerden oluşan Yassıada mahkemelerinde yargılanan siyasîler; vatana ihanet, kamu fonlarının kötüye kullanımı, Kırşehir’in ilçe yapılması, meclis iç tüzüğünde yapılan değişiklik, Meclis oturumlarının yayına engel olunması, CHP’nin mallarına el konulması, Tahkikat komisyonu oluşturmak, hakim teminatı ve mahkeme bağımsızlığının ihlali gibi konularla toplam 19 dava açıldı, davalar anayasayı ihlal davasıyla birleştirildi.Bu bağlamda 14 Ekim’de ilk dava “Köpek Davası”dır. Davanın sanıkları Celal Bayar ve Nedim Ökmen’dir. Konusu ise köpeğin değerinden fazlasına Orman Çifliğine satılmasıdır. TCK’nın 209. maddesine göre 5 yıl hapis ve ömür boyu memuriyetten mahrumiyetleri istendi. Bayar’ın savunması Milli Mücadele yıllarında gösterdikleri yardımlardan dolayı bu parayla Bursalı köyüne çeşme yaptırdığı yolundadır. Yassıada spor salonunda gerçekleştirilen ikinci davanın konusu 6-7 Eylül Olayları’nın DP hükümetince çıkartıldığına dair suçlamadır. Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu, Fuat Köprülü, İstanbul Valisi Fahrettin Kerim Gökay, Emniyet müdürü Alaaddin Eriş, İzmir Valisi Kemal Hadımlı, Selanik başkonsolosu Mehmet Ali Balin ve diğerleri Selanik’te Atatürk’ün evinin bombabalanması ve Rum azınlığın evlerinin yağmalanmasının organizasyonunu yapmakla suçlanıp, 5 ile 10 yıl ağır hapis, kamu hizmetlerindn sürekli men cezası istenildi. Savunma Türk hükümetinin tertip etmesi asla doğru değildir denilerek yapıldı. Bayar beraat ederken, Menderes ve Zorlu 6 yıl hapis, diğerleri 4 ay hapis cezası aldı
Bir sonraki dava “Bebek Davası” olup sanıklar Adnan Menderes ve Fahri Atabıyık’tır. Cemal Gürsel tarafından gizli celse olarak yapılması istensede açık olarak yapılmıştır. Ayhan Aydan’dan olan bebeğini Fahri Atabıyık’a azmettirerek öldürmektmek suçundan her ikisine 5 ile 10 yıl ağır hapis istenir Ayhan Aydan ve Menderes dava sırasında ilişkilerinin ve bebeklerinin olduğunu fakat doğrum sırasında öldüğünü belirtirler. Dava sırasında savcı bir kadın külotunu gösterip, kimin giydiğini ve başbakanlıkta unuttuğunu sorar. Adnan Menderes’in avukatı Burhan Apaydın’ın müdahalesi ile olay kapanır. Beraatlerine karar verilir.
Bir sonraki dava “Vinilex Davası”‘dır. Maliye bakanı Hasan Polatkan’ın şirkete usülsüz kredi sağladığı ve bunun üzerine 110 bin lira rüşvet aldığı iddia edilmiştir. Polatkan 7 yıl ağır hapis ve memuriyetten men cezası alırken, şirket yetkilileri de ceza almıştır.Bu duruşmalarda açılan bir diğer dava radyo davasıydı. Adnan Menderes, bazı bakanlar ve Basın Yayın ve Turizm genel müdürü olan Altemur Kılıç hakkında radyoyu parti organı haline getirdikleri yolunda açılmıştır.
Yüksek Adalet Divanı 15 sanığı idam cezasına çarptırıldı. Celal Bayar, Adnan Menderes, eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, eski Maliye Bakanı Hasan Polatkan oybirliğiyle, eski T.B.M.M. Başkanı Refik Koraltan, eski Genelkurmay başkanı Rüştü Erdelhun, Agah Erozan, İbrahim Kirazoğlu, Ahmet Hamdi Sancar, Nusret Kirişçioğlu, Bahadır Dülger, Emin Kalafat, Baha Akşit, Osman Kavrakoğlu, Zeki Erataman oy çokluğuyla ölüm cezasına çarptırıldı. Daha sonra özellikle sanık yakınları, bazı sanıklara savunma için süre ve imkan verilmediğini iddia ettiler.[80][81][82] Hasan Polatkan’ın yargılamalar sırasında kaybettiği 175 sayfalık savunması yıllar sonra, dönemin Yassıada İrtibat Bürosu Müdürü albay Ömer Faruk Erus’un kasasından çıktı. Sanıklardan Fatin Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan 16 Eylül 1960′da, Adnan Menderes 17 Eylül 1960′da İmralı Adası’nda idam edildi. Bunların dışındakilerin cezaları infaz edilmeyip, hapis cezasına çevrildi.İdamları durdurmak için ABD başkanı Kennedy’nin Ankara büyükelçisi Raymond Hare aracılığı ile Dışişleri Bakanı Selim Sarper’e bir mesaj ilettiği iddia edilir.
alıntı : wikipedia
admin
admin
kulanıcılar
ASKERİ DARBELER VE TÜRKİYE Shanex10
ASKERİ DARBELER VE TÜRKİYE Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma 27 Mayıs darbesine iki kadın böyle meydan okumuştu

C.tesi Şub. 18, 2012 11:21 am
27 Mayıs darbesine iki kadın böyle meydan okumuştu

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]

Mustafa Armağan

Kapının ziline basarken Çiftehavuzlar'daki yüksek ağaçların gölgesine sığınmış mütevazı köşk her zamanki sessizliğini koruyordu.

Birazdan Nilüfer Hanım bütün zarafetiyle gülümseyerek içeriye girdi. Ve o andan itibaren de zaman tünelindeki kâh parlak, kâh hazin yolculuğumuz başladı. Derken annesi Reşide Hanım'ın hayat hikâyesine dalıp gidiyoruz.

'Kim bu bahsettiğiniz hanımlar?' dediğinizi duyar gibi oldum. Haklısınız. Tanıştırmayı unuttum. Nilüfer Gürsoy, Celâl Bayar'ın tek kızı ve hayattaki yegâne evladı. Reşide Bayar ise Çankaya Köşkü'nün Mevhibe İnönü'den sonra en uzun süreli ev sahibesidir (tam 10 yıl).

Reşide Bayar 1887 Bursa doğumlu. 1903 yılında Celal Bayar'la evlenmiş ve Refii (1904-1941), Turgut (1911-1983) ve Nilüfer (1921) adlı üç çocukları olmuş. Kelimenin tam anlamıyla bir "Osmanlı kadını" olan Reşide Hanım, geleneklerine bağlılığı ve dindarlığıyla olduğu kadar tevazusu, ciddiyetiyle temayüz etmiş ve "Yuvayı dişi kuş yapar" sözünü haklı çıkaracak derecede evini ustaca çekip çevirmiş biridir. Çiftehavuzlar'daki köşkü, kocasının itirazlarına rağmen, ondan habersiz, babadan kalma mirasla satın alan o olmuştur. Son yıllarını bu evde geçiren Bayar, hanımının bu evi almakla kendisinden daha ileri görüşlü olduğunu itiraf edecektir.

Çankaya Köşkü'nde beş vakit namazını terk etmeden tam 10 yıl geçiren Reşide Hanım'ın ne kadar kararlı bir kişiliğe sahip olduğunu şuradan anlayabilirsiniz: Cumhuriyet ilan edildikten sonra Mustafa Kemal'in, arkadaşlarının hanımlarını başlarına açmaya teşvik ettiğini, hatta yer yer zorladığını biliyoruz. Mustafa Kemal, bir davette kadınların bir köşede oturup sohbet ettiklerini görüp yanlarına yaklaşır. O sırada başı kapalı olarak oturmakta olan Reşide Hanım'a, "Siz de başınızı açmayacak mısınız hanımefendi?" diye sorar. Reşide Hanım, 'Bu nasıl soru?' der gibi Mustafa Kemal'e dik dik bakar ve cevap vermez. Durumun vehamet kesb edeceğini anlayan Celal Bayar hemen ortamı yumuşatır, "Müsaade edin Paşam, açacaktır" der. Gerçekten de Reşide Hanım bir süre sonra başını açar ama o gece, Cumhuriyet'in kurucusuna karşı sergilediği sert tavır dikkatli gözlerden kaçmaz.

Celal Bayar 27 Mayıs'ta götürüldüğü Harbiye'de cumhurbaşkanlığından istifa etmemekte direnirken, ailesi Çeşme'deki köşke kapatılmış, etrafına silahlı askerler dizilmişti. Reşide Hanım, kızı Nilüfer ve torunları Emine, Akile ve Bilge ile birlikte hem darbenin şokunu atlatmaya çalışıyor, hem de kocasına ve damadı Ahmet İhsan Gürsoy'a ulaşmanın çarelerini arıyordu. Aralarındaki tek bağ, sadece 50 kelime yazılmasına müsaade edilen mektuplardı.

İşte bu sırada her nasılsa Çeşme'deki köşke girmesine izin verilen bir muhabir, hem Reşide Bayar'la, hem de Nilüfer Gürsoy'la konuşmuş, yine her nasılsa konuşma, 23 Haziran 1960 tarihli "Akis"te yayınlanmıştı. Özellikle Reşide Hanım'ın açıklamaları yenilir yutulur cinsten değildi. Darbeye ve darbecilere yönelik, elbette terbiye hudutları dahilinde ama o ihtilal günlerinde rastlanmayacak ölçüde sert ifadeler vardı konuşmada.

Mesela diyordu ki: "Bugünlerde yalanın hürriyeti ziyade." Gazeteler hep bir ağızdan akla hayale gelmedik iftiraları, yalanları gayri ahlakî bir tavırla kusuyorlardı sayfalarına.

Savunmaya devam ediyor 3 No'lu "First Lady"miz: "Kocam dünyanın en namuslu adamıdır. Allah'a şükür şimdiye kadar boğazımızdan 10 kuruşluk haram lokma geçmemiştir."

[Resimleri görebilmek için üye olun veya giriş yapın.]
Reşide Bayar, bir 23 Nisan günü köşkün küçük ziyaretçilerini kabul ediyor.

Düşünün ki, bu sözün söylendiği günlerde basının "düşükler" dediği DP mensuplarına atılan iftiraların bini bir paradır. Fatin Rüştü Zorlu güya ihalelerden yüzde 10 pay alırmış, Menderes memleketi yiye yiye semirmiş, Bayar'ın ise yabancı bankalarda "tek bir hesapta" tam 103 milyon lirası varmış. Bu, o derece akla zarar bir miktardır ki, 1959 yılı bütçesine göre Türkiye'nin yıllık gelirinin yaklaşık yüzde 1,5'una tekabül eder. Sonradan birilerinin "yanlışlıkla" rakamların arkasına bol sıfırları eklediği ortaya çıkacaktı ama iftira at, izi kalsın mantığı pek revaçtaydı. Reşide Hanım ise buna şöyle cevap veriyordu:

"Keşke radyonun söylediği ve gazetelerin yazdığı kadar zengin olsaydık. Kocam memlekete çalışmayıp sadece kendisi için çalışsaydı 103 milyon parası olurdu. Allah selamet versin, parayla alakası yoktu. 10 para zimmetinde olmadığını, yazanlar da, söyleyenler de biliyor ama kasten yapıyorlar."

Kocası darbecilerin elinde tutuklu bulunan sabık Cumhurbaşkanı'nın eşi gözünü budaktan esirgemiyor ve tehlikeli gidişin akıbetini de haber veriyordu: "Kocam ve mesai arkadaşlarının adil bir şekilde yargılanacakları kanaatinde değilim. Bu iftirayı atanlardan her şey beklenebilir."

Nasıl? Bir darbe döneminde kelleyi koltuğa almışların edebileceği okkalı laflar, değil mi? Ama sabredin, dahası var. Şöyle diyor bir başka yerde: "Milleti ve memleketi dama taşı gibi oynatmak çıkar (yol) değildir. Neden genel seçimleri beklemediler?"

Demokrasiyi bir yap-boz oyununa döndürenlere verilen bu net mesajın arkasından darbecilere yapılan yeniçeri benzetmesi de muhteşemdir: "İsterük veya İstemezük'le devlet idaresi iyiye gitmez."

Bildiğim kadarıyla 27 Mayıs darbesini bir yeniçeri ayaklanmasına benzeten ilk kişi Reşide Bayar olmuştur. Necip Fazıl çok sonraları yazacağı "Yeniçeri" adlı kitabında bu bağın altını, tarihten getirdiği delillerle çizecektir.

Nihayet darbeyi sıcağı sıcağına mahkûm eden o müthiş tespit: "28 Mayıs Türkiye'si, dışarıya karşı utanılacak ve hicap edilecek bir durumdadır. Ülke 40 yıl geriye gitmiştir."

Hakikaten darbeyle birlikte ülke ve demokrasi 1920'lere geri dönmüştür. Normale dönülmesi için bu kayıp 40 yılın geri kazanılması için mücadele edilmiş, 1960'ın üzerine 40'ı eklerseniz, ülke, ancak 2000'li yıllarda sağlığına kavuşmaya başlamıştır.

Kızı Nilüfer Gürsoy da ondan geri kalmamış ve ülkenin geleceğini karanlık gördüğünü, kanunsuz bir hareketi başlatmanın kolay ama durdurmanın zor olduğunu ifade etmiş ve adeta önündeki 40 yılın özetini şu sözleriyle yapmıştır: "Darbecilik bir alışkanlık haline gelirse ne olur?"

Türkiye 40 yıl boyunca 27 Mayıs'a katılanların damarlarına karışan darbe alışkanlığının zararlarını yaşadı ve kaybedilen o 40 yıl Türkiye'ye çok pahalıya patladı. Ülkemizin, malum darbeler yaşanmasaydı bugünkü noktaya çok daha önce gelebileceğini bugün rahatlıkla iddia edebiliriz.

Reşide Bayar, 24 Aralık 1962 gecesi Kayseri hapishanesinde yatan kocasıyla görüşmek üzere yola çıktığı Ankara Ekspresi'ndeki yataklı vagonda kalp krizi geçirerek vefat etmiş ve Ankara'da muhteşem bir kalabalıkla kaldırılan cenazesi, darbecilere muhtırasını vermişti: Halkla dama taşı gibi oynamaya kalkmayın. Yenilgi kaçınılmazdır.

İki kadının 50 yıl önce darbecilikle ilgili söylediklerini Türkiye'nin ancak bugün anlayacak duruma gelmesine ne kadar hayıflansak yeridir.
KAYNAK: ZAMAN
Sayfa başına dön
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz