Forum Magarula
Mezopotamya Kültürü Uyeols10
SİTEMİZE ÜYE OLARAK
1) yorum yazabilir,
2) haber gönderebilir,
3) üye listesine erişebilir,
4) diğer üyelerle yazışabilir,
5) forumlara katılabilir,
6) günlük yaratabilir,
7) ve daha pak çok özeliklerden faydalanabirsiniz,
Magarula forum hayırlı günler diler sevgi ve sagılarımızla
BARKALA

Join the forum, it's quick and easy

Forum Magarula
Mezopotamya Kültürü Uyeols10
SİTEMİZE ÜYE OLARAK
1) yorum yazabilir,
2) haber gönderebilir,
3) üye listesine erişebilir,
4) diğer üyelerle yazışabilir,
5) forumlara katılabilir,
6) günlük yaratabilir,
7) ve daha pak çok özeliklerden faydalanabirsiniz,
Magarula forum hayırlı günler diler sevgi ve sagılarımızla
BARKALA
Forum Magarula
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
"Eskiden iyilik yaparlardı söylemezlerdi. Sonra hem yapmaya hem de söylemeye başladılar. Şimdi ise yapmıyorlar fakat söylüyorlar.* Ömer bin Hâris (Rahmetullahi aleyh)

Aşağa gitmek
admin
admin
kulanıcılar
Mezopotamya Kültürü Shanex10
Mezopotamya Kültürü Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Mezopotamya Kültürü

Çarş. Mayıs 12, 2010 10:15 am
Tarihsel sınıflandırmalarda Sümerler 4 bölümde incelenmektedir:
§ Sümerlerin ortaya çıkışı, 3500-3200
§ Uruk devri, yazı, 3200-3100: Uruk dönemi, yazıya yeni geçilen dönemdir ama bu buluş pek
yerleşmemiş olduğundan konuyla ilgili bilgilerimiz daha çok mitolojik ve arkeolojik bulgulara
dayanır. (H. Frankfort'a göre, Mezopotamya’nın en eski yazılı belgeleri pratik amaçlarla
ilgilidir. Büyük ekonomik faaliyetlerin, yani tapınak topluluklarının günlük işlerinin yürütülüp
yönetilmesine yardımcı olurlar. İlk yazı örnekleri bir kamışı, balçık tabletler üzerine bastırmak
suretiyle gerçekleşmişti. Erek tapınağında bunun en eski örnekleri bulunmaktaydı. Bu örnek,
tapınağın işlerinin yürütülmesine yardımcı olan not defterleri niteliği taşımaktaydı. Başka
örneklerde, alışverişi yapılan nesne ve yapılan işlemler, tanıklıklar vb. silindir mühürlerin
şekilleri bulunmaktaydı. Mısır’dakiler ise, krallık anıtları üzerine yazılmış efsane ve kral
memurlarının kimliklerini veren işaretlerdi... Mezopotamya'da sanat, dinsel nitelikteyken,
Mısır sanatında, anlatıların temel konusu Kralların işleri ve tarihsel konulardır. Benzer bir
karşılaştırma dini yapılar için de geçerlidir. Mezopotamya'da anıtsal yapılar, Tanrılar için
düzenlenmiştir. Mısır'da ise Krallar...(Krallarını tanrı olarak kabul ettikleri kabul edilirse,
bence Mısır anıt yapıları da Tanrılar için yapılmıştır denebilir.) Dönem bazı tarihçiler
tarafından Sümerlerin “Kahramanlık Çağı” olarak adlandırılır. Döneme ilişkin en önemli bilgi
kaynağı, Gılgamış'ın hikayesinin anlatıldığı sonraki döneme ait tabletlerdir.
§ Erken Sülaleler devri, 2.900-2.350
§ Ur ve Lagaş Sülaleler devri, 2.500-2350 şeklinde tarihsel dilimlere ayrılabilir.
Kent Planı ve Yönetim Şekli
Sümer medeniyeti, özellikle yazının etkin ve sistemli olarak kullanımı ve yerleşik kentleşme
planındaki yetkinlik ile uygarlığın beşiği olarak kabul edilir. Sümer kent devletlerinde şehir planı
merkezde bir tapınağın bulunduğu modeli içerir. Frankfort'un aktardığı gibi günümüze
el-Ubeyd döneminden kalma bir tapınak ulaşmıştır. Yeri, "Tepe Gavra” dadır. Ama bu yazının
bulunması dönemiyle kıyaslandığında oldukça küçüktür. Okuryazarlığa Geçiş Dönemi’nde Erek’
te Tanrı Anu tapınağı, 400 metrekarelik yapay bir tepe üzerine kurulmuştu. Tepenin tabanına
yakın bir yerde tanrıça İnanna için yapılmış bir tapınak vardı. Günümüze dek kalan en iyi
tapınak mimarisi Ur zigguratı’dır. Ancak, kule tapınak şeklindeki bu form ile tapınakları
birbirinden ayırmak lazım... Kule Tapınak şeklindeki çalışmanın en ünlüsü Babil Kulesi'dir...
Ancak, her tapınağın mutlaka bir zigurratı yoktur... Bazı tapınaklara neden zigurrat
koyulduğunu bilmiyoruz. Özel yerleşimdeki evlerin tapınağın etrafını sardığı görülür. En dışta
da, şehri koruyan duvar-surlar karakteristik bir biçim arzeder. İnsanlar arasındaki ilişkide
belirgin değer-kriter "aynı kente ait" olmak bilincidir. Siyasal yetke aynı kente ait olmak
noktasında eşit yetkilere sahip vatandaşların elindedir, bu duygu ve kriter, içseldir. Kente
bağlılık güce başvurularak oluşturulamaz. Eski toplumsal yapıdaki gibi, bağlılık, akrabaya ya da
kan bağına yönelik değildir. Şehirleşme doğal yaşamdan koparak, yeni bir doğa yaratma süreci
olarak tanımlanabilir... Dışarıyla olan ilişkiler de bu ayrıcalığa göre anlamlı hale gelmektedir.
Her şehir bağımsız bir siyasal birimdir. Bu siyasal birimin "ayrılığını" vurgulayan temel unsur
Tanrı'lardır. Her bir kentin ayrı tanrısı vardır. Eridu, Uruk, Lagaş, Kiş Nippur, Umma ve Erek gibi
isimler taşır şehirler. Bu kent devletlerinin su ve toprak gibi meselelerden dolayı birbirleriyle ve
göçebe kavimlerle zaman zaman savaştığına dair elimizde kayıtlar vardır.


En son admin tarafından Paz Eyl. 26, 2010 1:44 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
admin
admin
kulanıcılar
Mezopotamya Kültürü Shanex10
Mezopotamya Kültürü Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 997

Kişi sayfası
imam şamil: 1
https://magarula.forum.st

uyuma Geri: Mezopotamya Kültürü

Çarş. Mayıs 12, 2010 10:15 am
Bilinenlere göre Mezopotamya'nın bu ilk dönemlerinde üç temel sınıf bulunmaktadır. Askerler,
din adamları ve çalışanlar (köylüler)... Şehrin egemenleri oldukları süreçte “Ensi” ismini alan
din adamları önderliğinde çalışma sistematiği ciddi bir gelişim göstermiştir. Bu gelişimin bir
diğer getirisi, elde edilenlerin sınıflandırılması sürecinde, matematik, astronomi ve takvim gibi
unsurların gelişmesini sağlamıştır. Yüzeysel gözükse de Rahip kralların yönetimini, teokratik bir
sosyalizm olarak tanımlamak mümkündür. Bu sonucu çıkarmamızı sağlayan temel nedenler,
üretim araçlarının ortak mülkiyeti (toprağın, geçim amacıyla vatandaşlara dağıtılması), ortak
birikim (elde edilen ürünlerin, halk adına belli bir merkezde toplanması) ve ihtiyaç kriterinde
dağıtımıdır. (Elimizde, tapınaktaki birikimin halkın ihtiyaç duyduğu dönemlerde paylaşıldığına
dair bulgular bulunmaktadır.) Kramer'in aktardığı gibi, oldukça eski zamanlara dek uzanan bir
siyasal meclis uygulaması da bulunmaktadır. Yapılması gerekli işleri yürütmekle görevli bir
yaşlılar meclisi, ya da halk meclisi terimlerine arkeolojik kayıtlarda rastlanmaktadır. Bu ise
Yunan ve Roma devletleriyle karşılaştırılması sonucunu doğurur. Bu dönemlere ilişkin bilgi
kaynağımız bir hayli azdır... Bilgilerimizin arttığı çağların başında gelen "Eski Hanedan"
zamanında ise bu yapının tek kişinin yönetimi ile dağıldığı bilinmektedir.
Demokratik yönetim neden dağılmıştır? Frankfort'tan hareket ederek, bir kaç başlık
oluşturabiliriz:
• Görüşmeler yaşlıların rehberliğinde, oybirliğine yakın bir görüşe varana dek sürüyordu.
Bu zamansal uzamaları dayatıyordu.
• Hızlı kararların alınması gerektiği durumlarda Mezopotamya, Roma gibi, kendini bir
diktatörün eline teslim etti.
• Bu kişiye “büyük adam” anlamına gelen Sümerce sözcük, Lugal ismi verildi.
• Başlangıçta bu geçici bir görevdi ve acil durum sona erdiğinde, otorite iade ediliyordu.
Ancak, şehirler arasındaki rekabetlerin büyümesi acil durum sistematiğini uzun
zamanlara yaydı. Bu ise siyasi erkin belli ellerde toplanması sonucunu doğurdu.
• Kuşkusuz bu tip bir görev için en önemli aday, Tapınak sorumlusuydu...
• Bu ise, kent tanrısının temsilcisi olarak büyük bir rol oynayan kişiye “Ensi”, “vali”,
“tanrının valisi” anlamına gelecek bir tanım zorunluluğunu getirdi.
• Bu kişi dayanağını, kentin tanrısının seçip atadığı şeklinde açıkladı. Meclis adına ve
meclisin vekili olarak davrandığını söyledi. Bu savunular ise Asur'un sonuna kadar
yaşadı...
• Süreç içerisinde Ensi'nin gücü büyüdü. Meclisin yetkileri elinden tamamen alınmamış
olmakla birlikte, terazide Ensi ağır basmaya başladı. Ensi'nin kendisi için ayrılmış
kamusal toprağı ortak mülkten ayırıp, bağımsız bir saray mülkü yaratmak yolunda
kullandığı görüldü. Belli tabletlere göre, çok sayıda meslek grubunun ensi’ye bağlı
olarak faaliyet gösterdiği görüldü. Eşitlikçi toplum böylece değişti…
Hukuk ve Amargi
Sümerler, hak ve adalet gibi kavramlara büyük değer veriyordu. Bilinen ilk Sümer kanunu M.Ö.
2350’li yıllarda Urukagina tarafından yapılmıştı. Kitabesinde Urukagina, amacının “zayıfın
ezilmesini önlemek ve suiistimalin önüne geçmek” olduğunu belirtir. Frankfort'a göre
girişimleriyle, ekonomik güç ve haklar, yeniden yalnızca topluluğun en önemli organı olan
tapınağın eline geçmiştir ve Urukagina bir Ensi'dir. Lagaş Tanrısı Ningirsu ile yetimi ve dulu
güçlünün eline vermeyeceği yolunda sözleştiği iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Aristokratik
kazançların önüne geçmiş, aşağı tabakadan insanların mülkleri üzerindeki hakları korumuştur.
Halkın desteğini alan Ensi yine de komşu Umma kenti yöneticisi tarafından ortadan
kaldırılmaktan kurtulamamıştır. Umma kentinin Ensi'si Lugalzaggisi ise, Sargon tarafından
yenilerek tarih sahnesinde çekilmiştir. Kramer'e göre, bu hükümdar zamanındaki belgeler,
insanın insana karşı ne kadar acımasız olabileceğini gösteren karanlık bir tablo sunmaktadır.



Yolsuzluklar dizisine önlem olarak hayata geçirilen bir reformu açıklamaktadır. Bu belgede
insanlık tarihindeki ilk özgürlük sözcüğünü görüyoruz. Amargi-Anaya dönüş anlamında bu
belgede kendisine yer bulmaktadır. Ayrıca, Üçüncü Ur Sülalesi’nden Ur-Nammu da bir dizi
kanuna imza atmıştı. Hammurabi'nin ünlü kanunları o zamana dek yapılmış Sümer
kanunlarının derlenmesinden oluşuyordu. Kramer'e göre 2700'den itibaren, yazılı hukukun
büyük rol oynamaya başladığına dair elimizde bulgular var. Bu tarihte, ev ve köle satışlarını
içeren satış işlemleri bulunmaktadır.
Mezopotamya Sosyo-Ekonomisi
Mezopotamya da doğal koşullar, Mısır'da olduğu gibi uygarlığı geliştirmeye müsait değildi.
Basra'da ilkbahar gelgitleri, güneyden esen fırtınalar, ırmakların 60-70 cm ye varan taşmaları,
kuzey bölgelerdeki ve daha güney bölgelerdeki anormal yağmurların nehirlere binen yükü,
Mezopotamyalıların Tanrıların kendilerini yok etmeye geldiğine dair sanılarını
biçimlemiştir. Frankfort'a göre, bu korku duygusu, kentleşmenin ve doğayı biçimlemenin
insana verdiği güven duygusunu zedelemektedir. Bu haliyle, Mısır'da gözüken, seçkin
imparatorluk, tanrıların kayırdığı ülke vb. kendine güven unsuru bu topraklarda
gözükmemektedir. Korku, teolojide işlenip geliştirilmiştir. Her kentin bir tanrı tarafından
yönetildiği görüşü de bu korkunun eseridir. Kramer’de aynı fikirdedir. İnsana ve yazgısına pek
aşırı güven duymamaktadır Sümer insanı... İnsan çamurdan yoğrulmuştur ve yalnızca tek bir
amaçla yaratılmıştır: Tanrılara hizmet etmek...
Mezopotamya'da temel uğraş tarımdır... Tapınağa ait toprakların bir bölümü, herkes tarafından
işlenmekte ve herkesin yararlanması sağlanmaktadır. Bu ise, dörtte birinden fazla olmayan bir
bölümdür. Bir anlamda kamu mülküdür. Toprakların diğer bölümü, topluluğun üyelerine
paylaştırılmaktadır; amaç onların geçimlerini sağlamaktır. Tanrının topraklarında, herkes
çalışmaktadır. Tapınak topluluğunun başı olan din adamı herkese düşen görevleri saptamakla
yükümlüdür. Tapınak görevlilerine de geçimlerini sağlamaları için toprak verilmişti.
Bu dönemde, kusurları olmasına rağmen, ilginç bir paylaşım mantığı ve geleneği gözüküyor.
Konuyla ilgili ilginç notlar alınabilir:
§ Mezopotamya’da çalışmayan bir sınıf bulunmuyor. Üyelerin eşitliği ilkesi baskın...
§ Köleler ise yerli halktan değildir, yalnızca dışarıdan ve savaş tutsaklarından edinilmektedir.
§ Dağıtılan toprak parçaları elbette eşit değildir ama büyük mülk sahibi kişilerin bulunduğunu
gösteren bir kanıt yoktur.
§ Kendisine toprak verilenler listeler halinde belgelidir... Bunlar içerisinde kadınlar da
bulunmaktadır... Bu ise kadınların da tapınağa hizmet ettiğini göstermektedir. Kadının önemli
hakları vardır... İş ilişkilerine girebilmekte ve mülk sahibi olabilmektedir. Ama erkek egemen
sistem belli noktalarda kendini hissettirmektedir... Örneğin kadın, çocuk sahibi olamaz ise
erkek tarafından boşanabilir. Erkek bu durumda ikinci bir kadınla evlenebilirdi. Sümerlerde,
tek eşlilik vardı. Nikah kayıtlara geçiyordu. Şahitli ve aleniydi bu etkinlik.
Mezopotamya insanının birçoğu kendi tarlalarında çalışırdı. Halkın yaşamı, mevsimleri baz alan
bir takvimle düzenlendi. Her kentte yılın en büyük olayı, 12 gün kadar süren “yeni yıl şenliği” idi.
Tarım için kritik bir dönem olan bu şenlikler, doğanın yeniden canlanmasını simgeliyordu.
Kuşkusuz birey için ölüm kalım meselesi olan bu gelişmeler, bireyin katılımının zorunlu olduğu
ritüelleri doğurdu. Buradaki temel problemin, doğa ile ilişkiyi sürdürmek olduğu biliniyor.
İnsanın doğadan kopuşu henüz böylesine erken bir zamanda bile bireyleri meşgul etmiş ve
rahatsız kılmış gözüküyor.



Bu kaynaklardan ve belgelerden öğrenildiği kadarıyla, Mezopotamya'da profesyonel askerlik
bulunmaktaydı... Bunlar mızraklılar ve kalkan taşıyıcıları olarak görev yapıyorlardı ama barış
zamanlarında kamışlıklarda kamış devşirmekteydi... Bunların dışındaki erkekler de askere
alınmaktaydı. Kuşkusuz memurlar vardı ama, Mezopotamya’da iyi örgütlenmiş tarımsal
faaliyet uygun doğa koşullarıyla yeterli fazlayı üretmeye yetiyordu. Çoğu Mezopotamyalının
asli görevi topraktı ancak, toplumsal işbölümünün diğer faaliyetleriyle de ilgilenmekteydiler.
Bununla birlikte özel mülkiyet sınırlı da olsa bulunmaktaydı. Örneğin, bir balıkçı tapınak için
ayırdığının dışındaki balıklarla istediğini yapabilirdi... Planlı ekonominin çerçevesi içinde, geniş
bir özel girişim çemberi oluşturulmuştu... Bu ise, kimi yerlerde, toprak için ödenen kiranın
gümüş olarak ödenebilmesi uygulamasıyla açığa çıkmaktadır. İhracat ve ithalat da merkezden
örgütlenmişti. Mezopotamya’ya gelen ürünler içinde, bakır, altın, gümüş, kurşun, kereste ve
değerli taş bulunurken, dışarıya verdikleri en iyi şey toprak ürünleri değil, yün giysiler,
duvarlara asılan dokumalar ve kilimlerdi... Arkeolojik bulgulara göre, Sümer araç, silah ve
mücevherler geniş bir alana yayılmışlardı... Tapınağın, toplumsal fazlayı, gerektiğinde
insanların yararına kullandığına dair belgeler mevcut.
Din ve Kozmoloji
Sümer'de evreni oluşturan temel parçalar, gök ve yer idi... Evren için bu anlamda kullanılan
sözcük, birleşik "gök-yer" anlamına gelen "an-ki" idi... Dünya bir disk şeklinde tasarlanıyordu...
Üzerinde ise boşluk vardı ve bu boşluk, bir kubbe ile kaplanmıştı. Gök ile yeryüzü arasındaki
maddeye ise "lil" ismini veriyorlardı. Bu madde yayılır ve hareket ederdi. Gök ve yeri ise deniz
çevrelerdi... Evren, suyun içinde sabit ve hareketsiz dururdu... Deniz ilk nedendi, "ana hareket
ettirici” olarak dikkate değer bir işlev üstlenmekteydi. Gök ile yeri ayıran atmosferden de,
göksel küreler oluşmuştu. Evreni denetleyen ise, insanlardan daha kusursuz, ölümsüz
tanrıların oluşturduğu tanrılardı. (yaşamın ilk kaynağı olarak “su”, Mısır varlıkbilimiyle paralellik
sunar)
İnsanlar arasında gerekli olduğu düşünülen hiyerarşi tanrılar arasında da hakimdi... Yaratıcı ve
yaratıcı olmayan tanrılar arasındaki fark belirlendi ve kozmosu oluşturan, gök, yer, deniz ve
hava’ ya (toprak, hava, su, ateş) hükmeden tanrılar “yaratıcı tanrılar” olarak kabul edildi.
Kramer'e göre Mezopotamya'da ilerleyen yıllarda dogma haline gelecek "söz " ile yaratımın
kökeni bu sınıftaki yaratıcı tanrılara dayanmaktaydı. Yaratıcının yapması gereken tek şey,
yaratımın planını yapmak, sözü söylemek ve ismini koymaktı. Kaydadeğer figürler olarak yazgı
tabletlerine burada kısaca değinmekte fayda vardır. Me’ler, evrenin yönetiminde kritik bir işlev
üstlenirler. Bu konudaki bilgi sahibi olduğumuz mit, İnanna ve Enki mitosudur. (Bottero'ya
göre, “me” bizim için karanlık bir kavramdır. Anlaşılması oldukça zordur. Bottero şöyle
açıklıyor: "Bir “me” bir kültürel alandır..." Bu kültürel kazanımlar, aynı zamanda tanrıların bir
buluşu ya da kararıdır. Me adı verilen nesneler, uygarlığın öğelerinden her birinin ortaya çıkışı
ve işler hale gelmesi için zorunluydu. (Söz konusu mit'i anlatan kişi mitos içinde tam dört yerde,
yüz küsür “me”yi sıralamaktadır. Me'ler içerisinde yalnızca , tanrıların ve insanların, etik adalet
ve eşitlik duygularına verdileri öneme rağmen doğruluk< barış ve iyilik düzenleyicisi kurallar
yer almaz.. Aynı zamanda Me’ler listesinde yalan, didişme ağıt ve korku da bulunur....
Temel tanrılar ve İnsan karakterleri
Sümerde her şehrin tanrısı vardı. Ama tüm Sümer için önem taşıyan Tanrılar, Gök Tanrısı Anu,
yer Tanrısı Enlil ve su ve toprak Tanrısı Enki idi. Frankfort'a göre korku unsuru tanrıları büyük
oranda belirlemişti... Mısır'ın aksine, hiçbir yönetici Tanrı ile özdeşleşmemişti... Ama her
tanrının bir halkı olduğu inanışı hakim halde kaldı. Burada tüm kentler birbiri karşısında eşittir.
Bu eşitlik her birinin belli bir tanrının hizmetkarı olması ölçüsünde gerçekleşir. Bir kentin tüm




nüfusuna, "x tanrısının" halkı denilmekteydi.. İnsan biçimli ve karakterliydi Tanrılar... Yemek
yemek, nesil yaratmak, ailesini geçindirmek vb. gibi çok sayıda insani özellikleri vardı... Anu,
başlangıçta merkezi Erek’in etkin gücüyle paralel olarak önemli bir tanrı iken, ilerleyen zaman
dilimi içerisinde gücünden önemli oranda yitirdi. Tüm Sümerde en önemli tanrı Enlil’di. Baştanrı
idi tanrıların babası, göğün ve yerin kralı idi. Enlil aynı zamanda günlük işlerin düzenlenmesinde
oynadığı rol ile kritik ve yararlı bir tanrıdır insan için.(Elimizdeki ilk bulgularda Enlil, tanrıların
felaketlerini uygulayan tanrı olarak gözükmekteydi. Ama bulunan son bulgularla bu fikir
değişti...) Ninhursag-Ninmah ise yaratıca tanrıca, bazı metinlerde ismi Enki’nin üstünde yer alır.
Olasılıkla An'ın eşidir. An ve Ki bütün tanrıların ebeveyni olarak düşünülmektedir.
Bilinen kentler ve tapınma merkezleri şunlardır:
• Kiş kentinde Nintud'a tapınılır
• Ereh'te Anu ve İnanna'ya tapınılır.
• Nippur'da Ninlil'e ,
• Eridu'da ise Ea ve Damkina hüküm sürer.
En Ürkütücü Dini Sistem
Bu dini, tüm dini yapılar içindeki en ürkünç yapı olarak tanımlayan G. Messadie'ye göre,
Mezopotamya'nın tanrıları asla Zeus gibi sevimli olmamıştır. Yaşanan doğal felaketle,
Mezopotamya’da yaşayanlara Tanrıların insan soyunun dostu olmak zorunda olmadıklarını
öğretmiştir. Yazar Mezopotamya tarihinin şaşırtıcı biçimde karışık ve bilinmeyenlerle dolu
olduğu üzerinde durur. Benzer bir karmaşa, Mezopotamya dini için de geçerlidir. "
Günümüzde, Mezopotamya’nın yaklaşık dört bin tanrısının kimliklerini deşifre etmek
için bir bilgisayar gerekir..."
Benzer bir görüş Mezopotamya uzmanı Georges Roux tarafından bildirilir, "Mezopotamya
tanrılarının rasyonel bir sınıflandırılması pratik olarak imkansızdır. çünkü bizim
mantığımız eskilerinkiyle aynı değildir." demektedir.
Belli başlı tanrılar şunlardır:
• Anu: Gökyüzünün efendisi. Diğer tanrıların babası
• Nintud: Ana tanrıça, bakire. 41 değişik ismi var. Babil'de ölüler ülkesi kraliçesine
dönüşür. Hamilelik Tanrıçası. Anaerkil toplumun izidir. Erkeği kil'den yaratmıştır. Bir
diğer ismiyle MAMA....(Nergal)
• İninna: Göksel bakire
• Ereşkigal: İnanna'nın kız kardeşi. Cehennemlerde hüküm sürer. Hüküm alanı
cehennem olan Nintud ile kardeştir.
• Enki: Su tanrısı(Ea)
• Enlil: Yeryüzü tanrısı
• Ninlil: Enlil'in eşi.
• Damkina:Enki'nin eşi.
• Utu: Güneş Tanrısı... Ölülerin yargılayıcısı... Geceleyin ölüler aleminde yolculuğuna
devam eder ve orayı gündüze çevirir.
• Nanna: Ay Tanrısı ... Ölülerin yazgısını belirler... (Son iki karakterin işlevi, Puşkin
Müzesi'nde sergilenen tabletlerde yazmaktadır. S.N.Kramer sf 177
Kuşkusuz tüm bu hiyerarşi içinde en önemlisi Bilgelik tanrısı Enki'dir. Enki ile ilgili bu bilgiler,
Bottero'dan derlenmiştir.




ENKİ
Enki'nin hükümdarlığı Eridu'dadır. İki ırmak ağzını Hint okyanusuyla birleştiren bölgeye
yakınlığı önemlidir. Tapınağının adı, Engur, ya da Apsu olarak adlandırılır. O zamanın inanışına
göre, yerin altını kaplayan su kütlesini temsil eder. Enki birleşik bir sözcüktür. Yeryüzünün sıvı
temeli olarak gözüküyor. Aşağısı...
Enki'nin giderek tüm Mezopotamya için geçerlilik kazanmaya başlayan hiyerarşik düzlemde üç
önemli tanrıdan birisidir. Konuyla ilgili en önemli bilgi kaynağımız Enki ve Ninhursag isimli
metindir. Bu anlatıya göre Enki, çöl olan bir yeri, Dilmun'u tatlı su getirmek suretiyle yaşanır bir
yer haline getirmiştir. Mit'in devamında, doğurganlığı destekleyecek enseste, kızı ve torunu ile
cinsel ilişkiye girer ... Medeniyet gelişse de lanetlenmiş olmalıdır. Çünkü parçalar yeniden
birleştiğinde vücudundaki yaralar iyileşsin diye şifalı otlar sunulmaktadır kendisine...
Bu metin Enki'nin görevlerinin daha ayrıntılı olarak gösterildiği “Enki ve Dünyanın Düzenlenişi”
isimli bir metnin temelini oluşturur. Bu metinde Enki dünyayı düzenler, her parçayı ayarlar,
yazgıyı belirler... İşe kendi ülkesi Sümer’den başlar, güneye Ur’a iner, Hint yarımadasının batı
kıyısına ardından Tilmuna...Ticareti yönlendirir... Emri altındaki uzman tanrılara
yükümlülüklerini açıklar. O, kültürü ve yaşam kalitesini yönetir.
Enki'nin Me'ler üzerindeki otoritesi itibariyle, İnanna'nın Me'leri çalış mitosu, uygarlığın
yaratıcısının Enki olduğunu net olarak ortaya koyar. Enki, aklın ve zekanın sembolüdür. Birçok
mitolojik metin, Enki’nin her sorunla başedebildiği üzerinde durur. Göründüğü kadarıyla Enki’
nin insanları yaratması da teknik bir sorunu halletme ihtiyacından doğmuştur. Birçok mitosta
da gözüktüğü gibi insanın yaratıcısı, onun dünyasının düzenleyicisi olarak gözüken Enki,
gönderilen felaketlere karşı kendi yaratımını da korumaktadır.
Görüleceği gibi süreç içerisinde “Enuma Eliş” destanında, baştanrı konumuna Marduk
yükselirken Enlil ve Anu, iktidarlarını yitirirler... Ancak bu hikayede Enki'nin gücünü ve
otoritesini koruduğu görülür. Enki, Apsu ve Tiamat'ın ilk karşı koyuşunda Apsu’yu yener ve
öldürür. Tiamat’ın ikinci saldırısında ise Marduk gibi bir kahramanı gösterir. Evrenin hakiminin
yanındaki danışman, savaş veya vahşet değil, teknik ve bilgelik tanrısıdır. Ea, iktidarın teknik
işleviydi...
"Ea olaylara öyle sinsi bir işbirlikle ve şark kurnazlığıyla müdahale eder ki hilelerinin ardında
gizlenen başarısı ilk anda görülmez..." sf. 271
Enki daima iktidarı elinde tutanın yanındadır. Önemini hiçbir dönem kaybetmemiştir. Etkin
değildi, yönetim ve siyasal yetkesi yoktur, ancak düzenleme, denetleme yükseltme vb
özellikleri vardır.
Enki'nin bu rolü, hangi olgulardan etkilenmiştir sorusunu soran Bottero, apkallularla ilgili bir
mit üzerine bilgi verir. Enki’nin, bunları nasıl varettiği ve insanların karşısına nasıl çıkardığına
ilişkin bir mittir...Bu miti, Yunanca özetleyen Berossos isimli Babilli bir rahip İ. Ö. 300’e doğru
şu bilgileri veriyor:
" Babil'de başka yerlerden gelmiş bir takım insanlar Kalde’de yerleşmişti. Burada
hayvanlara benzer ilkel yaşantıları vardı...İlk sene kıyıda, Kızıl Denizden çıkan
Oannes isimli bir canavar belirdi. Vücudunun tümü balık vücudu idi ve başının
altında başka bir baş ve insanınkilere benzeyen ayaklar vardı...Günlerini insanlar
arasında geçiren ve hiç yiyecek almayan bu canlı yaratık onlara yazıyı, bilimleri her
tür tekniği, hukuk, geometri ve inşayı öğretti... Onlara tahıl ve meyve yetiştirmeyi ,




sonuç olarak uygar hayatı oluşturan her şeyi öğretti...Öyle ki bundan sonra
insanlara hiçbir şey şaşırtıcı gelmedi. Güneş battığında Oannes, gecelerini suda
geçirmek için denize dalıyordu, çünkü hem karada hem suda yaşayabilen bir
yaratıktı... Sonradan benzer başka yaratıklar da ortaya çıktı... Bunların sayısı 7 idi...
"
Anlatıcıya göre bunlar Tufan öncesi saltanatlara bağlanmaktaydı. Apkallular bu yaratıklardır...
Ayinlerde kötülük kovma ayinlerinde kullanılır. Sazan balıklarına benzetir anlatıcı onları. Onlar
yer ile göğü tanımlayan tanrısal düzlemlerin başarısını sağlamıştır...
Bir diğer önemli destan olan Erra Destanı'nda olağanüstü becerikli sazan balıkları Apsu’nun
yedi apkallu'sundan söz etmektedir.
Bir diğer belge, Selefki döneminden kalan bir listede bilgelerden bahsedilir. Listede Arapların
vezir diye adlandırdıkları bilgeler yer alır ve 8 kişidirler... Ne olursa olsun, muhtemel olan
yönetime yardımcı olan bilge kişilerdi. Görünüşe göre Apkallu, ummanu’nun üstünüdür. Onlar
Enki’ye bağlıdır... Bunların ilki Adapa, ikincisi, Uanna yani Oannes’tir. Bu kişilerin, Uygarlık
sürecine yaptıkları katkıların Enki ile paralel olarak mitleşmiş olmaları hiç de garip değildir.
Sümerler ile başlayan dini disiplin, başta Yahudilik-Hristiyanlık ve Müslümanlık olmak üzere çok
sayıda din üzerinde etkin, görünür ve net etkilerde bulunmuştur. Sümerlerin yanlarında
getirdikleri kültürel öğelerle, yerli halk ile giriştikleri sentezin sonucu olarak ortaya belli başlı
mitos hikayeleri çıkmıştır. Bu hikayeler, Akad-Babil-Asur sürecinde bazı değişikliklere uğrasa
da genel olarak ortak kökene dayanmaktadır.
Bu yazıda yararlanılan kaynaklar:
• S. N. Kramer, SÜMERLER, Kabalcı Yayınevi.
• S. Hooke, Ortadoğu Mitolojisi, İmge Kitabevi.
• Henri Frankfort, Uygarlığın Doğuşu, İmge Kitapevi, 1989
• Jean Bottero, Yazı, Akıl ve Tanrılar, Dost Kitapevi, 2003
• Jean Bottero, Eski Yakındoğu, Dost Kitapevi, 2005
• M. Eliade, Dinsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi, Cilt 1. Kabalcı Yayınevi
• G. Messadie, Şeytanın Genel Tarihi, Kabalcı...
• M. Bernal, Kara Athena, Kaynak Yayınları.
• N. Çelik, Yrd. Doç, İlkçağ Tarihi ve Uygarlıkları. Nobel Yayınları



ALINTI :KAYNAK Very HappyİKİNE NET
kartal
kartal
kulanıcılar
Mezopotamya Kültürü Shanex10
Mezopotamya Kültürü Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 109

Kişi sayfası
imam şamil: 12
http://site.mynet.com/imam_samil2008/

uyuma Geri: Mezopotamya Kültürü

Çarş. Mayıs 12, 2010 10:27 am
Ertugrul
Ertugrul
kulanıcılar
Mezopotamya Kültürü Shanex10
Mezopotamya Kültürü Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 63

uyuma Geri: Mezopotamya Kültürü

Paz Mayıs 16, 2010 7:28 am
GEeydoğu Anadolu'dan başlayarak, Basra Körfezine kadar uzanan, Dicle ve Fırat nehirleri arasındaki bölgeye Mezopotamya denir. Mezopotamya Verimli topraklara sahip olması, iklim şartlarının uygun olması gibi nedenlerden dolayı sık sık istila ve göçlere sahne olmuş, insanlar arasındaki kEtE etkileşimi fazla olduğundan medeniyet bu bölgede gelişmiştir.

HİTİTLER

Anadolu'ya Kafkaslar'dan geldikleri tahmin edilmektedir.
Kızılırmak çevresinde kurulmuştur. Başşehirleri HATTUŞAŞ (Boğazköy)'dır.
Hititler Suriye toprakları için Mısır ile yaptıkları savaş sonucunda KADEŞ ANTLAŞMASINI imzaladılar. Kadeş Antlaşması tarihte bilinen ilk antlaşmadır.
Hititler'de asillerden oluşan PANKUŞ denilen bir meclis vardı. Bu meclis kralın yetkilerini kısıtlıyordu.
Hititlerde kraldan sonra en yetkili kişi TAVANANNA denilen kraliçeydi.
Hititler krallarının hayatlarını anlatan ANAL adını verdikleri yıllıkları hazırlayarak, tarafsız TARİH YAZICILIĞI'nı başlatmışlardır.
Hititler kayaları dEleştirerek, tanrı kabartmaları yapmışlardır. ( İvriz ve Yazılıkaya Kabartmaları Hititlere aittir.)
Hititler Asurlular tarafından yıkıldılar.

LİDYALILAR

BugEkEGediz ve Menderes ırmakları arasındaki bölgeye eski çağlarda LİDYA deniliyordu.
Başkentleri SARDES(Sard)'dır.
Lidyalılar ticarette geliştiler. Tarihte PARA'yı ilk kez kullanan Lidyalılar'dır.
Lidyalılar Efes'ten başlayıp, Mezopotamya'daki Ninova'ya kadar uzanan KRAL YOLU'nun aElmasında etkili oldular.
Lidyalılara Persler son vermiştir.
Lidyalıların kısa zamanda yıkılmasının sebebi, ordularının çeşitli kavimlerden toplanan Eretli askerlerden oluşmasıdır.(DEenli ve sEekli milli ordusunu oluşturamamıştır.)

PERSLER

Anadolu M.Ö 543-333 yılları arasında İran'da kurulan PERS İMPARATORLUĞUNUN hakimiyetinde kaldı.

SÜMERLER

Birbirinden baEmsız SİTE denilen şehir devletleri halinde yaşadılar. En önemli şehirleri; Ur, Uruk, Lagaş'tır. Bu şehir devletleri ENSİ veya PATESİ denilen Rahip-krallar tarafından yönetiliyordu.
Çok tanrılı inanca sahip SEerlerin tapınaklarına ZİGGURAT denirdi.
Mezopotamya'da evler ve tapınaklar taş az olduğundan kerpiEve tuğladan yapılmıştır.
NOT: Hem bu özelliğinden hem de sık sık istilalara uğradıEndan bu yapılar gEEEe kadar ulaşmamıştır
GEEE UygarlıEnın temeli olan yazıyı (ÇİVİ YAZISI) ilk kez SEerler bulmuştur.(MÖ. 3500)
Tarihte İlk yazılı hukuk kuralları SEerler tarafından oluşturulmuştur. Bu özellikleri ile SEerlere dEyadaki ilk Hukuk devleti diyebiliriz.
NOT: Lagaş Kralı URUKAGİNE tarafından oluşturulan ilk yazılı kanunlar "fidye ve bedel" sistemine dayanıyordu.
SEerlerin en önemli edebiyat eserleri; Gılgamış Destanı, Yaradılış Destanı ve Tufan Hikayesi'dir.
SEerler Matematik ve Geometrinin temellerini atnışlardır. (Dört işlemi bulmuşlar, dairenin alanını hesaplamışlar, çarpma ve bölme cetvelleri hazırlamışlardır.)
SEerler astronomide de gelişmişlerdir. (Burçları bulmuşlar, bir ayı 30, bir yılı 360 gE olarak hesaplamışlardır.
NOT: DEyada ilk kez AY YILI hesabına dayanan takvimi SEerler bulmuşlardır.
Son araştırmalara göre örf, adet,geleneklerine ve dil yapılarına, kullandıkları aletlere bakılarak SEerlerin Mezopotamya'ya Orta Asya'dan geldikleri TEk olabilecekleri tahmin edilmektedir.
Akkadlar tarafından yıkılmışlardır.

AKADLAR

Arap Yarımadasından Mezopotamya'ya gelen Sami kökenli bir kavimdir.
İlk sEekli ve dEenli orduları kurmuşlardır. (Bu sayede kısa zamanda Mezopotamya'nın tamamına sahip olmuşlardır.)
Tarihte bilinen ilk bEE imparatorluğu kurdular.
Kurucuları SARGON, başkentleri AGADE'dir. (Tapınaklarına da AGADE denilirdi.)
En önemli mimari eserleri ZAFER ANITI'dır.

BABİLLİLER

İlk "Mutlak Krallık" anlayışı Babil'de ortaya Ekmıştır.
ÜnlEkralları HAMMURABİ, ilk ANAYASA olarak bilinen "Hammurabi Kanunlarını" oluşturdu. (Bu kanunlar Sami geleneklerinden ve Urukagine kanunlarından yararlanılarak hazırlanmıştır.)
"Babil Kulesi" ve "Babil'in Asma bahçeleri" en önemli eserleridir.

ASURLULAR

Yukarı Mezopotamya'da(GEeydoğu Anadolu) kurulmuşlar, Toroslar ve Kapadokya'ya kadar yayılmışlardır.
Anadolu'da ticaret kolonileri kurdular. (KÜLTEPE'de
Çivi yazısını Anadolu'ya öğreterek, Anadolu'da tarih devirlerini başlattılar.
TE çivi yazılı eserleri başkentleri NİNOVA'da toplayarak, ilk KÜTÜPHANECİLİK ve ARŞİVCİLİK faaliyetini başlattılar.
dağlı
dağlı
kulanıcılar
Mezopotamya Kültürü Shanex10
Mezopotamya Kültürü Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 112

Kişi sayfası
imam şamil: 12
http://ispirbeykoop.forumdizini.com/forum.htm

uyuma Geri: Mezopotamya Kültürü

Paz Mayıs 16, 2010 12:55 pm
paylaşım için teşekürler harika ellerinize sağlık
kartal
kartal
kulanıcılar
Mezopotamya Kültürü Shanex10
Mezopotamya Kültürü Shanex10
<b>Mesaj Sayısı</b> Mesaj Sayısı : 109

Kişi sayfası
imam şamil: 12
http://site.mynet.com/imam_samil2008/

uyuma Geri: Mezopotamya Kültürü

Ptsi Ağus. 23, 2010 6:19 pm
ALLAH cc Razı Olsun
Sayfa başına dön
Similar topics
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz